27 Ekim 2012 Cumartesi

BAYRAM GÜNLERİ NE YAPMALI....

                          




Bayramda erken kalkmak, gusletmek, misvak kullanmak, güzel koku sürünmek, yeni ve temiz elbise giymek, sevindiğini belli etmek sünnettir. 

Bayram günü yüzük takmak, karşılaştığı müminlere güler yüzle selam vermek, fakirlere çok sadaka vermek, İslamiyet’e doğru olarak hizmet edenlere yardım etmek, dargınları barıştırmak, akrabayı, din kardeşlerini ziyaret etmek, onlara hediye götürmek sünnettir.

Bayram gecelerini ihya edenin büyük saadete kavuşacağı bildirilmiştir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: 
(Ramazan ve Kurban bayramı gecelerini ihya eden kimsenin kalbi, kalblerin öldüğü günde ölmez.) [Taberani]

Dargın olanların, bayramı beklemeyip, hemen barışması gerekir. Allahü teâlâyı ve Peygamber efendimizi seven kimse, insanların kusurlarına bakmaz, hoşgörülü olur. İyi insan, yani mümin, herkesle iyi geçinir. Başkalarına sıkıntı vermediği gibi, onlardan gelecek eziyetlere de katlanır. Bir kusurundan dolayı kimseye darılmamak gerekir. 

Dargınlık olsa bile üç günden fazla sürmemelidir. Şayet bayrama kadar süren bir dargınlık olduysa, daha fazla gecikmeden barışmalıdır. 
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki: 
(Birbirinizle münasebeti kesmeyin! Birbirinize arka çevirmeyin! Birbirinize kin ve düşmanlık beslemeyin! Birbirinizi kıskanmayın! Ey Allah’ın kulları kardeş olun! Bir Müslümanın diğer kardeşine darılarak üç günden çok uzaklaşması helal değildir.) [Buhari]

26 Ekim 2012 Cuma

HAYIRLI BAYRAMLAR...

                                       


                              

18 Ekim 2012 Perşembe

İNSANLARI SEVİNDİRİNİZ....




İnsanları sevindiriniz!
Evliyânın büyüklerinden Süfyân-ı Sevrî hazretleri “rahmetullahi teâlâ aleyh”, bir
günkü sohbetinde;
Allah’ın kullarını sevindirmeye bakınız. Bu amel, Allah indinde çok kıymetlidir, buyurdu.
Ve ekledi: Bir hadîs-i şerîfte meâlen; Farzlardan sonra amellerin en iyisi,
Allah'ın kullarını  ferahlandırmaktır, 
buyuruldu.

17 Ekim 2012 Çarşamba

BİR NAR BİN FAYDA...

                        



1-    Kansere karşı koruyucudur. Bilhassa göğüs ve prostat kanserine karşı tesirlidir.
2-    Nar, büyük bir antioksidan deposudur. Bir bardak nar suyu neredeyse 10 bardak yeşil çaya eşdeğerdir.
3-    Damar sertliğine karşı kuvvetli bir tesiri olan nar, damar tıkanıklığının azalmasına da yardımcı olur.
4-    Kalbi korur. Kan basıncında artışa sebep olan ACE adlı enzim aktivitesini azaltarak, kan basıncını düşürücü tesri sağlar ve bu sayede hipertansiyon hastaları için faydalıdır.
5-    Kilo vermeye yardımcıdır. Nar suyunun karın çevresindeki yağları azaltmada tesirlidir.
6-    Bağırsak parazitleriyle mücadele eder. İshal kesici ve kurt düşürücüdür.
7-    Böbrek iltihaplarının giderilmesinde tesirlidir.

16 Ekim 2012 Salı

KURBAN KESMENİN FAZİLETİ...



Kurban nisabına mâlik olan kimsenin kurban kesmesi vaciptir. Zaruretsiz kurban kesmemek günah olur. Kurban kesmesi vacip iken, içindekilerin kurban kesmediği ev, inleyerek, sahibine beddua edip, “Kurban kesmediğin gibi Cenab-ı Allah sana iyilik yapmayı nasip etmesin!” der. O ev, o yıl belalara duçâr kalır.

Kurban kesenin evi ise, memnun olur, sahibine hayır dua eder. Bu bakımdan kurban kesmeyi bir nimet bilmelidir! Kurban kesen Müslüman, kendini Cehennemden azat etmiş olur.

Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Cimrilerin en kötüsü [vacip iken] kurban kesmeyendir.) [S.Ebediyye]

(Hâli vakti yerinde olup da kurban kesmeyen, namaz kıldığımız yere gelmesin!) [Hakim]

(Kurbanın postunun her kılına ve her parçasına bir sevap vardır.) [Hakim]

(Kurbanlarınız, semiz olsun. Onlar, Sıratta bineklerinizdir.) [Zâd-ül mukvin]

(Kurbanın derisindeki her tüy sayısınca size sevap vardır. Kanının her damlası kadar mükafat vardır. O sizin mizanınıza konacaktır. Müjdeler olsun!) [İbni Mace]

(Kurbanlarınızı gönül hoşluğu ile kesin! Çünkü hiçbir Müslüman yoktur ki, kurbanını kıbleye döndürüp kessin de, bunun kanı, boynuzu, yünü, her şeyi kıyamette kendi mizânına konan sevabı olmasın!) [Deylemi]

(Sevap umarak kurban kesen, Cehennemden korunur.) [Taberani]

(Kurban bayramında yapılan amellerden Allahü teâlâ katında kurban kesmekten daha kıymetlisi yoktur. Daha kanı yere düşmeden Allahü teâlâ, onu muhafaza eder. Onunla nefsinizi tezkiye edin, onu seve seve kesin!) [Tirmizi]

(Kurbanların en hayırlısı boynuzlu koçtur.) [İbni Mace]

(Ya Fatıma, kurbanının yanına git! Kesilirken orada bulun! Yere akacak ilk kan damlası ile, geçmiş günahların affedilir.) [İbni Hibban]

(Kesilen kurban, Kıyamette, etiyle, kanıyla 70 kat büyüyerek mizana konur.) [İsfehani]

15 Ekim 2012 Pazartesi

ALLAHÜTEALA DAN GELENE RAZI OLMAK..





Muttarif bin Abdullah “rahmetullahi teâlâ aleyh” hazretlerinin evlâdı vefât ettiği zaman, zâhiren hiç üzüntülü hâli görünmedi.
Sakalını taradı. Güzel elbiseler giydi.
Sebebini sorduklarında;
Allah’tan gelene rızâ göstermeyip de feryâd etmemi mi bekliyordunuz? Şu dünyânın hepsi benim olsaydı ahretin bir yudum kevser suyu karşılığında fedâ ederdim,buyurdu.

13 Ekim 2012 Cumartesi

TEK KURTULUŞ YOLU...



Eğer bir mümin gece yatmadan evvel biraz ilim tahsil etse, biraz kitab okusa, biraz ilim öğrense, sabaha kadar ibadet sevabı verilir. Ondan sonra yatsın, istediği gibi...:)) Ne var ki bir kitab okusa, biraz çocuğuna verse, yavrum oku da dinleyelim dese, o evdekilerin hepsi sabaha kadar ibadet sevabına kavuşuyorlar. Elden ayaktan düştüğümüz zaman yani musalla taşına konulduğumuz zaman, ne namaz var, ne oruç var, ne ilim var, ne öğrenmek var artık. Kefenle birlikte defterler kapandı ancak sadaka-i cariye dediğimiz bizim sebebimizle bir hayırlı iş olursa ne âlâ, bir şeyler öğretmemizin sebebi o, iyi bir evlat, iyi bir talebe, iyi bir hizmet eğer varsa bu öldükten sonra da sevab yazdırmaya devam eder, asıl mesele bu. Yoksa ben ihtiyarlayınca elden ayaktan düşünce kenarda varlıklarım olsun, yedek akcem olsun, kiralık evlerim olsun diye fâni bir dünya için yatırımı düşünen bir müslüman nasıl olur da öldükten sonrası için yatırımı düşünmez buna akıl ermiyor, ki o yatırdıklarına kavuşacağı da belli değil...:(( ...  Şimdi dimdik durduğumuza bakmayalım, birgün gelir dümdüz yatarız. Musallâ'da er kişi niyetine dedikleri zaman geç kalmış oluruz..   


12 Ekim 2012 Cuma

91.MEKTUP HAYIRLI CUMALAR...


 91
                    DOKSANBIRINCI MEKTÛB

    Bu mektûb, seyh Kebîre yazılmısdır. I’tikâdı düzeltmek ve sâlih, yarar
isler yapmak, mukaddes âleme uçabilmek için iki kanat gibidir. Islâmiyyete
yapısmak ve hakîkat hâllerine kavusmak, hep nefsin tezkiyesi ve kalbin
tasfiyesi için oldugu bildirilmekdedir:
    Allahü teâlâ, bizi ve sizi sünnet-i seniyyeye uymakla sereflendirsin “alâ
sâhibihessalâtü vesselâmü vettehıyye”! Müslimânların birinci vazîfesi, i’tikâdı
düzeltmekdir. Ehl-i sünnet vel-cemâ’at âlimlerinin bildirdiklerine
uygun olarak inanmakdır. Çünki, Cehennemden kurtulacagı bildirilmis olan
bir fırka bunlardır. Ikinci olarak, lâzım olan sey, fıkh bilgilerini ögrenmek
ve herseyi bu bilgiye göre yapmakdır. Iki kanat gibi olan bu i’tikâd ve amel
elde edildikden sonra, mukaddes âleme uçmalıdır. [(Mukaddes) demek aybdan,
çirkin, kötü seylerden uzak, temiz demekdir.] Fârisî mısra’ tercemesi:

               Is budur, bundan baskası hiçdir!

     Islâmiyyetin emrlerini yapmak ve tarîkatin ve hakîkatin hâllerine kavusmak,
hep nefsin tezkiyesi ya’nî küfrden temizlenmesi ve kalbin tasfiyesi
ya’nî günâhlardan temizlenmesi içindir. Nefs temizlenmedikçe ve kalb selâmet
bulmadıkça, hakîkî îmân hâsıl olmaz. Felâketlerden, azâblardan
kurtulmak için, hakîkî îmâna kavusmak lâzımdır. Kalbin selâmeti için,
Allahü teâlâdan baska hiçbirseyin kalbe gelmemesi lâzımdır. Bin sene yasamıs
olsa, kalbe hiçbirsey gelmemelidir. Çünki, bu zemân kalb, Allahü teâlâdan
baska herseyi büsbütün unutmusdur. Eger, birseyi hâtırlamak için
ugrassa, hâtırlayamaz. Bu hâle (Fenâ fillah) denilmisdir. Bu yolun basamaklarından
birincisi, fenâ basamagıdır. Fenâ makâmına kavusulmadıkca,
hiçbir sey elde edilemez. Evveliniz ve sonunuz selâmet olsun!


9 Ekim 2012 Salı

GÜNAHI KÜÇÜK GÖRME...




Harem bin Hayân hazretleri anlatır:
Veysel Karânî “rahmetullahi teâlâ aleyh”
hazretleriyle görüştüğümde, kendisinden
bir nasîhat istedim.

Cevâben;
Günahının küçük olduğuna bakma!
O günahı işlemekle, Rabbine karşı
âsi olduğunun büyüklüğüne bak!
buyurdu. Ve ekledi:
Günâhını küçük tutarsan, o günahı
yasaklayan Rabbini küçük tutmuş
olursun. Günahını büyük tutarsan,
Rabbini büyük tutmuş olursun.

8 Ekim 2012 Pazartesi

SAKIN KIZMA....



Küfürden sonra en kötü ahlak, en büyük günah, kibirli olmaktır. Aile içinde, cemiyet içinde, çektiğimiz her sıkıntı, kibirdendir. Peygamber efendimiz, (Kalbinde zerre kadar kibir olan Cennete giremez) buyuruyor. Güzel ahlak, kalb kırmamaktır. Kibirli olan, tez öfkelenir. Öfkeli olan da, kalb kırar. Mümin hep güler yüzlü, tatlı sözlü olur, kimseyi incitmez, kalb kırmaz. Peygamber efendimiz, Müslümanı, (Elinden ve dilinden emin olunan kimse) diye tarif ediyor.

Kavgaların, gürültülerin baş sebebi, haddini bilmemektir, sınır tecavüzüdür, hakkına razı olmamak ve kendini haklı sanmaktır.

Başımıza gelen bir şey karşısında, nefsimizin arzusuna göre değil, dinimize uygun hareket etmeliyiz.

Emirle ve izinle yapılan işlerde, kazanan da, kaybeden de kârdadır. Çünkü o işi dine uygun yapmıştır. Kendi istek, düşünce ve iradesiyle yapılan işlerde, kazanan da, kaybeden de zarardadır. Çünkü o işe dine uygun başlamamıştır.

Savaşı başlatmak kolay, ama bitirmek zordur. Nerede, nasıl biteceği belli olmaz. Bir gün bir kabile reisi, Peygamber efendimizi ziyaret edip ayrılırken, (Yâ Resulallah, bana bir nasihat verin!) der. Kabile reisine sadece, (Sakın kızma!) buyurur. O da, (Peki) der, ama bu kısa nasihate şaşırır. Köyünün yolunu tutar. Köye gelince ne görsün! Herkes silahlanmış. (Hayrola ne oldu?) diye sorar. (Şu köydeki kabilenin hayvanlarına, bizim gençler zarar vermişler. Onlar silahlanıp buraya gelecekler, biz de kendimizi savunmak için silahlanıyoruz) derler. (Demek bize hücuma karar vermişler) diye düşünüp kabile reisi de derhal silahlanır.

Tam o anda hatırına, Resulullah’ın (Sakın kızma!) nasihati gelir. Hemen tevbe edip, silahı pusatı çıkarıp atar, (Ben karşı köye gidip onlarla görüşeceğim) der. Engel olmak isteseler de, gitmekten vazgeçmez. Karşı köye yaklaşınca, oradakiler dikkatle bakarlar, silahı olmadığını görünce, dokunmadan reislerinin yanına getirirler. İki reis aralarında konuşur. Giden kabile reisi, (Bizim gençler, sizin hayvanlara zarar vermiş. Elbette bizimkiler haksız. Kabul ederseniz, bütün zararı kendi şahsi malımdan tazmin edeceğim) der. Diğer reis, bu âlicenaplık karşısında, o kadar memnun olur ki, (O zaman ben de, bütün zararı bağışladım) der. Kan akmadan barış olur.
 

7 Ekim 2012 Pazar

BÜTÜN SÖZ VE HAREKETLER İSLAMİYETE UYMALI..



 Nasîhatların hülâsası, özü, Allahü teâlâya kulluk ve itâ’at etmenin ne demek olduğunu bildirmekdir. Tâat demek ve ibâdet demek, Peygamberimiz Muhammed aleyhisselâma tâbi’ olmak demekdir. Ya’nî, bütün sözlerini ve hareketlerini Onun emrlerine ve nehylerine uydurmak demekdir. Ya’nî her söylediğin ve her yapdığın ve söylememen ve yapmaman, hep Onun emri ile olmakdır. Şunu iyi bil ki, ibâdet şeklinde yapdığın işler, eğer Onun emri ile olmadı ise, ibâdet olmaz, belki günâh olur. Eğer nemâz ve oruc iseler de böyledir. Nitekim biliyorsun ki, Ramezân Bayramının birinci günü ve Kurban Bayramının her dört günü oruc tutmak günâhdır, isyân etmekdir. Hâlbuki, oruc bir ibâdetdir. Fekat, emr ile olmadığından günâh oldu. Bunun gibi, başkasından zor ile alınan elbise içinde veyâ böyle bir yerde nemâz kılmak da günâhdır. Hâlbuki nemâz bir ibâdetdir. Fekat, emr ile olmayınca isyân oluyor. Bunlar gibi, bir kimsenin, nikâhlı âilesi olan bir kız ile her dürlü oyun ve latîfeler yapması ibâdetdir, ya’nî sevâbdır. Bunun sevâbı hadîs-i şerîf ile bildirilmekdedir. Hâlbuki yapılan şey oyun ve eğlencedir. Fekat emr ile olduğundan sevâbdır. Görülüyor ki, ibâdet demek, yalnız nemâz kılmak, oruc tutmak değildir. İbâdet demek, islâmiyyetin emrlerine uymak demekdir. Çünki, nemâz ve oruc, islâmiyyete uygun olunca, ibâdet olurlar.
   O hâlde, bütün sözlerini ve bütün hareketlerini islâmiyyete uydur! Çünki, kim olursa olsun, islâmiyyete uymıyan ilmler ve çalışmalar, doğru yoldan sapmakdır ve Allahü teâlâdan uzaklaşmağa sebeb olurlar. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” işte bunun için, eskiden kalma ilmleri ve âdetleri neshetdi, değişdirdi. O hâlde, islâmiyyetin müsâadesi olmadan ağzını açmamak lâzımdır ve iyi bil ki, senin öğrendiğin ilmlerle Allah yolunda gidilemez. Şunu da bil ki, bu yol, kendilerine sôfi, ya’nî tarîkatçi ismini vererek, tarîkat büyüklerinin yolunda olduklarını iddiâ eden câhillerin, ma’nâlarını anlamadıkları, islâmiyyete uymıyan sözleri ile de gidilemez. Bu yolda ancak, nefs ile mücâdele edenler gidebilir. Nefsin arzûlarını, şehvetlerini islâmiyyetin dışına taşırmamak lâzımdır. Lâf ile gidilmez. İslâmiyyetde yeri olmıyan sözler ve ilmler ve şehvet ile karışmış gâfil kalb, şekâvet ve felâket alâmetleridir.  
.
Ey oğul risalesi.


6 Ekim 2012 Cumartesi

BUNLARI BİLİYOR MUYDUNUZ?



Yemeğe tuz ile başlanırsa, beyin tarafından gönderilen bir ikaz sayesinde,
midede "mukus" denilen sindirimi kolaylaştırıcı bir tabaka
oluşturduğunu ve midenin sindirime hazırlıksız yakalanmasına mani olduğunu...

Yemek yerken, yerde oturarak sol ayağı katlayıp sağ ayağı karna
çekerek oturulup yenildiğinde, su ile doldurulmuş balon şeklinde olan
midenin çıkış kısmını kapatarak yenilen gıdanın tam sindirilmeden
bağırsaklara kaçmasına mani olacağını ve mide dolunca da doygunluk hissi
vererek çok fazla yemeden kalkılacağını...

Yemek yerken yemeğin ortasında su içildiğinde içilen suyun yenilen
gıdaların sindirilmesine, lüzumlu vitaminlerin emilmesine katkıda
bulunduğunu ve midede doygunluk hissi vererek az yemeye vesile olduğunu...

Oturularak ve en az 3 yudumda içilen su, dil ve ağız bölgesinde daha fazla
duraksadığından tükürük bezleri için lüzumlu olan suyun emilimini
artırıp anti bakteriyel ve antioksidan tesire sahip tükürüğün
salgılanmasını artırarak ağız ve diş sağlığına katkıda bulunduğunu...

Uyurken sağ yana dönüp yatıldığında solda olan kalbimizin daha rahat
çalışmasına sebep olarak, kalbi yormadan dinlenmiş bir vaziyette
kalkılabileceğini... 

Tuvalete girerken sol ayakla ilk adım atıldığında kaygan olan zeminde
ayağın kayması durumunda sola göre daha güçlü olan sağ ayağın düşmeye
mani olarak vücudu dengelediğini...

Banyo yaptıktan sonra ayaklara soğuk su dökmenin kan dolaşımını
hızlandırıp sıcak sudan dolayı genleşmiş olan damarların içindeki kanın
aktivasyonunu artırarak tansiyon düşüklüğüne mani olduğunu ve savunma
mekanizmasını kuvvetlendirdiğini...

Kesintisiz uyunan uzun gece uykularının, damarlarda "vazodilatasyona" sebep
olduğunu, uyku ortalarında kalkıp el yüz yıkamak (Mesela: Abdest almak) az
yorucu hareketler yapmanın (Mesela: Teheccüd namazı) vazodilatasyona
mani olduğu ve daha zinde kalkılabileceğini...

Bütün bunların, 1600 sene evvel Sevgili Peygamberimiz, sallalhü aleyhi vesellemin yaptığı ve ümmeti
için de tavsiye ettiği sünnet-i seniyyeler olduğunu...
BİLİYOR MUYDUNUZ ?


5 Ekim 2012 Cuma

HAYIRLI CUMALAR...


  
Cenâb-ı Hak bu dünyâda kendi rızası için yapılan her ibâdeti ve ameli kabul eder. İnsanlara gösteriş için, insânlara yaranmak için yapılanları kabul etmez. Bunun için her türlü ibâdetlerimizin, her türlü işlerimizin, her türlü davranışlarımızın halis olması lazımdır. İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyorlar ki; Ahirette, Allah için yapılan ibâdetler haricindekilerin hepsi icraatin dışında kalacak, hiç biri kabul edilmeyecek. Onun için az fakat dürüst olanı, yani rıza-i ilahi için olanı yapmak lazımdır. En mühim olan şey Allah rızasıdır. Gülistanda bir hikaye var; Ahmed’e çalışıp da, Mehmed’den para beklemeyin diyor. Kime çalışdıysanız gidin ondan ücretinizi alın diyor. Yapdıklarımızı, insanlar görsün de, ne güzel yapdı desinler diye değil, Allahü teala beğensin diye yapmalıyız.       .
 
Dünya ve ahiretde huzur ve saadet isteyen Peygamber efendimizi sallallahü aleyhi vesellem sevmeli, O'nun sevdiklerini sevip, sevmediklerini sevmemeli,  O'na uymalı, O'nun ve  eshabının yolundan gitmelidir. O'nun vârislerinin de kıymetini iyi bilmelidir


4 Ekim 2012 Perşembe

GAFİLLERDEN OLMAYALIM....




 (Gece teheccüd kıl) âyet-i kerîmesi, emrdir. (Seher vaktleri istiğfâr eder) âyeti, şükrdür. Ya’nî Allahü teâlâ, istiğfâr edenleri medh buyuruyor. Seher vaktleri istiğfâr edenler zikr sevâbına da nâil olur. Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” buyuruyor ki, (Üç sesi Allahü teâlâ sever: Hurmet ile, tecvid ile Kur’ân-ı kerîm okuyanların sesini, seher vaktleri istiğfâr edenlerin sesini ve Allahü teâlâyı zikr edenlerin sesini). Süfyân-ı Sevrî “rahmetullahi aleyh” [95-161 Basra’da] diyor ki, Allahü teâlâ, seher vaktleri bir rüzgâr esdirir ki, istiğfâr ve zikr sesleri ile karışarak eser. Yine dedi ki, her gece, (Allaha ibâdet edenler yok mu, kalksınlar) diyen bir ses cihânı kaplar. Âbidler kalkıp sehere kadar ibâdet ederler. Seher vakti olunca, (İstiğfâr edenler yok mu?) denir. Bunlar kalkıp istiğfâr ederler. Fecr doğup sabâh nemâzı olunca,(Gâfillerden kalkan yok mu?) denir. Bunlar, mevtâlar mezârdan kalkar gibi kalkarlar.
    Lokman Hakîm “rahmetullahi teâlâ aleyh”, oğluna şöyle nasîhat ederdi: Oğlum, horoz senden dahâ akllı olmasın! Hâlbuki o, her sabâh zikr ve tesbîh ediyor, sen ise uyuyorsun. Şu iki beyti burada söylemek çok güzel olur:

                  Gece karanlığında güvercin, dallar üzerinde,
                  Feryâd ile zikrediyor, ben ise uykudayım.
                  Bu hâl, beni utandırsın! Eğer âşık olsaydım.
                  Güvercinden evvel, gece ben ağlardım.   

3 Ekim 2012 Çarşamba

ÇORBAYI İÇEBİLMEK...



Bir gün sormuşlar ermişlerden birine,

"Sevginin sadece sözünü edenlerle, onu yaşayanlar arasında ne fark vardır?"

Bakın göstereyim... " demiş, ermiş. 

Önce sevgiyi dilden gönüle indirememiş olanları çağırarak onlara bir sofra hazırlamış. Hepsi oturmuşlar yerlerine derken, tabaklar içinde sıcak çorbalar gelmiş. Arkasından da derviş kaşıkları denilen bir metre boyunda kaşıklar. Ermiş: "Bu kaşıkların ucundan tutup öyle yiyeceksiniz. " diye de bir şart koşmuş. "Peki..." demişler ve içmeye teşebbüs etmişler. Fakat o da ne? Kaşıklar uzun geldiğinden bir türlü döküp saçmadan götüremiyorlar ağızlarına. En sonunda bakmışlar beceremiyorlar, öylece aç kalkmışlar sofradan. 

Bunun üzerine "Şimdi..." demiş ermiş. "Sevgiyi gerçekten bilenleri çağıralım yemeğe." Yüzleri aydınlık, gözleri sevgi ile gülümseyen ışıklı insanlar gelmiş oturmuş sofraya bu defa. "Buyrun" deyince, her biri uzun boylu kaşığını çorbaya daldırıp, karşısındaki arkadaşına uzatarak içirmiş. Böylece her biri diğerini doyurmuş ve şükrederek kalkmışlar sofradan. 

"İşte..." demiş ermiş:

"Kim ki hayat sofrasında yalnız kendini görür ve doymayı düşünürse, o aç kalacaktır. Ve kim arkadaşını düşünür de doyurursa, o da arkadaşı tarafından doyurulacaktır.

ŞÜPHESİZ, HAYAT PAZARINDA DAİMA SEVGİYİ PAYLAŞANLAR KAZANÇTADIR. 



2 Ekim 2012 Salı

HAYZI DÜZENSİZ OLANIN NAMAZI...




Kız ilk olarak ve kadın âdetinden en az 15 gün sonra, kan görmeye başlasa, namazı ve orucu bırakır. Eğer, 3 gün olmadan kesilse, namazın son vaktine [o namazı kılacak] kadar bekler, abdest alıp namazını kılar. Kan gelirse, namaz kılmaz. 3 güne kadar böyle devam eder, gusül gerekmez. Çünkü bunun âdet kanı olmama ihtimali vardır. Yalnız abdest kifayet eder. 

Eğer, 3 günden sonra kan kesilse, yine namaz vaktinin sonuna kadar bekler, gelmezse, bu üç günün âdet kanı olduğu anlaşıldığından gusledip namazını kılar. Fakat gusletse bile, vaty helal olmaz. Kan geldiği müddetçe, 10 güne kadar böyle devam eder. 10 günden sonra gusledip namaza başlar. 10 günden sonra gelen kan istihaza olacağı için artık gusletmeden abdest alıp namazını kılar, vaty caiz olur.

1 Ekim 2012 Pazartesi

HAYIRLI İŞLER NAMAZ YERİNE GEÇMEZ...



İbrahim Muhammed Neşat hazretleri buyuruyor ki:
Namazı bilerek terk etmenin büyük günah olduğunu ve kaza etmek gerektiğini, cumhur-ı ulema bildirmektedir. İbni Teymiye, (Namazı kasten terk edenin kaza etmesi gerekmez. Kaza kılması sahih olmaz. Çok nafile kılması, çok hayrat ve hasenat yapması gerekir) dedi. Daha önce İbni Hazm da, böyle uygunsuz fikirler ortaya atmıştı.

İbni Teymiye ve İbni Hazm, bazı âyet-i kerimelere ve hadis-i şeriflere, yanlış manalar vererek, Ehl-i sünnetten ayrıldılar. Böylece, hayırlı işlerin, namaz yerine geçeceği sapıklığını ortaya attılar. İslamiyet’te açtıkları yaraların en zararlı olanlarından biri de bu olmuştur. Hazret-i Ali’nin bildirdiği hadis-i şerifte buyuruluyor ki:
(Farz borcu olan, kazasını kılmadan nafile kılarsa, boş yere zahmet çekmiş olur.) [Fütuh-ul gayb 48. makale]

Bütün Ehl-i sünnet âlimleri buyuruyor ki:
Özürlü ve özürsüz olarak namazı terk edenin, bunu kaza etmesi gerekir. (İbni Âbidin, Halebi, Cevhere, Tahtavi) 
Namazı, şer’i özürsüz vaktinden sonra kılmak, büyük günahtır. Bu günah, kaza edince affolmaz. Kaza ettikten sonra, ayrıca tevbe de gerekir. (Dürr-ül Muhtars.485)