29 Şubat 2012 Çarşamba

İMAM-I RABBANİ HAZRETLERİ BUYURDULAR Kİ..


İmâm-ı Rabbânî hazretleri buyurdular ki:
    • Farzı bırakıp, nâfile ibâdetleri yapmak boşuna vakit geçirmektir.
    • Gençlik çağının kıymetini biliniz! Bu kıymetli günlerinizde, İslâmiyet bilgilerini öğreniniz ve bu bilgilere uygun yaşayınız! Kıymetli ömrünüzü faydasız, boş şeyler arkasında, oyun ve eğlence ile geçirmemek için uyanık olunuz.
    • Câhillerin, büyüklere dil uzatmalarına sebeb olmayınız! Her işinizin İslâmiyete uygun olması için, Allahü teâlâya yalvarınız.
    • Gönül dalgınlığının ilâcı; gönlünü Allahü teâlâya vermiş olanların sohbetidir.
    • Dünyâ hayâtı pek kısadır. Bunu en lüzumlu şeyde kullanmak gerekir. Bu en lüzûmlu şey de, kalbini toparlamış olanların yanında bulunmaktır. Hiçbir şey sohbet gibi faydalı olmaz.
    • İnsana lâzım olan önce Ehl-i sünnete uygun inanmak, sonra Allahü teâlânın emir ve yasaklarına uymak, daha sonra tasavvuf yolunda ilerlemektir.
    • Kalbin tasviyesi (temizlenmesi); İslâmiyete uymakla, sünnetlere yapışmakla, bid'atlerden kaçmakla ve nefse tatlı gelen şeylerden sakınmakla olur. Zikr ve rehberi, doğru yolu gösteren âlimi sevmek bunu kolaylaştırır.
    • Kâfirlere kıymet vermek, müslümanlığı aşağılamak olur.
 
                Huzur Pınarı

28 Şubat 2012 Salı

BEN OSMANLIYIM....


BİR KİMSE ŞU ON ŞEYİ KENDİNE FARZ BİLMEDİKÇE TAM VERA SAHİBİ OLAMAZ..

Bir kimse, şu on şeyi kendine farz bilmedikçe, tam verâ sâhibi olamaz: 


1-Gıybet etmemeli, 
2-mümine sû-i zân etmemeli, 
3-kimseyi kötü bilmemeli, 
4-kimse ile alay etmemeli,
 5-yabancı kadınlara, kızlara bakmamalı,
 6-doğru söylemeli, 
7-kendini beğenmemek için, Allahü teâlânın, kendisine yaptığı ihsânları, nîmetlerini düşünmeli,
8- malını helâl yere harc edip, haramlara vermemeli, 
9-nefsi, keyfi için mevki-makam istemeyip, bunları insanlara hizmet yeri bilmeli,
10- beş vakit namazı, vaktinde kılmayı birinci vazîfe bilmeli,Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiği îmân ve işleri iyi öğrenip, kendini bunlara uydurmalı.


                                                   İmâm-ı Rabbânî (Rahmetullahi aleyh)
                                                         .................................

27 Şubat 2012 Pazartesi

ESKİ BİR ÇORABI BİLE GÖTÜREMEDİM


Adamın biri oğluna; (Senden iki isteğim var, birincisi, öldüğüm zaman ayağımın birine eski bir çorap giydirmeyi ihmal etme. İkincisi ise şu ağzı kapalı mektubu beni defnedinceye kadar açma, defnettikten sonra aç oku) diye vasiyette bulundu. 

Zaman geldi adam öldü. Kefeni saracağı zaman, oğlu babasının vasiyetini arz ederek, (Babama mutlaka bir eski çorap giydireceğiz) dedi. İmam, (Olmaz, dinimize göre ölü kefenden başka bir şeyle gömülmez) dedi. Çocuk ısrar etti, ama fayda vermedi. Definden sonra oğlu babasının bıraktığı mektubu okumaya başladı:

“Oğlum! Görüyorsun ya, o kadar malım mülküm olduğu halde, bir eski çorabı bile beraber götüremedim. Elbette bir gün sen de benim gibi öleceksin. Sana da birkaç metre kefenden başka bir şey vermeyecekler. Sana bıraktığım malı, iyi harca, sarf edeceğin yerleri iyi seç. Beş vakit namazını ve diğer ibadetlerini sakın aksatma, dinde bildirildiği şekliyle tam yap. Çünkü senin kabre götüreceğin amelinden başka bir şey değildir.” 

26 Şubat 2012 Pazar

HİKMETLİ SÖZLER..


Cahilin bedeni seyyar bir kabirdir. İlim öğrenmediği müddetçe gaflet uykusu içindedir. Ölünceye kadar uyanmaz.
 

KASABA



KASABA esnafından biri olmalıydı kocam. Akşam, güneş batmadan
dükkánını kapatıp eve gelmeliydi.Evimiz mümkünse bahçeli olmalıydı.
Yaz akşamları sulayıp serin serin oturmalıydık. Ben, orta boylu tıknazca,
ev hanımı olmalıydım.Cinsiyeti önemli değil, eli ayağı düzgün iki
çocuğumuz olmalıydı.Derslerine yardım etmeye yetecek eğitimim
olmamalıydı. Ama ara sıra ''Dersinizi bitirdiniz mi?'' diye sormalıydım.
Daha çok üstleri başlarıyla...Yedikleri içtikleriyle... Öksürükleri,
aksırıklarıyla ilgilenmeliydim. Yavaştan yavaştan çeyizlerini düzmeliydim.
Her ayın 15'i kabul günüm olmalıydı. Ellerime sağlık, kekler, poğaçalar
yapmalıydım. İnce belli bardaklarda çaylar ikram etmeliydim.Sabahları
hırkamı omzuma alıp komşuya kahve içmeye geçmeliydim.Patlıcan, biber
kızartmalı, reçel kaynatmalıydım.Akşamları özene bezene sofrayı
kurmalıydım.Kocam ajansı dinlerken ben lafa girmeliydim, o, ''Sus hanım
bi dakka''demeliydi. Böyle dese de beni çok sevmeliydi.O uyuklamalı,
ben bulaşık yıkamalı, çocuklar ders çalışmalıydı.
Bazen akşam oturmasına komşular gelmeliydi.Öyle haremlik
selamlık değil ama kadın erkek ayrı oturmalıydık.Erkekler memleketi
kurtarırken biz bütün kasabayı dilimizden geçirmeliydik.Herkes birbirinin
kocasına, karısına ''Falanca Bey'', ''Filanca Hanım'' diye hitap
etmeliydi.Yanlışlıkla bacağımız, göğsümüz biraz açılıverse yüzümüz
kızarmalı, hemen toparlanmalıydık.Kocam kırk yılda bir, bir tek atmalı,
neşelenip bir hicaz şarkı mırıldanmalıydı.Şehvetten uzak şefkate yakın bir
cinsel hayatımız olmalıydı.Gözümüzü birbirimizde açmış olmalıydık, öyle
de sürüp gitmeliydi.Harama uçkur çözmemeliydik.Zaten etrafımızda evli
barklı komşularımızdan başka kadın olmadığından...Dükkánda çelimsiz
çıraktan gayrı, öyle sekreter falan çalışmadığından...Ortalıkta gidilecek
bar mar bulunmad ığı n d a n . . . M anke n l e r b i z i m kasabaya
uğramadığından...Ve de kocam, efendi bir adam olduğundan beni
aldatamazdı.
* * *
Tamam, abarttım biraz. Belki de böyle bir aile yapısı örneği
kalmamıştır artık.Ama, acaba diyorum... Buna benzer bir hayat tarzı beni
daha mutlu eder miydi?Kendim de dahil uçuk kaçık insanlardan gına
geldi artık. Normalliği özlüyorum.Özgürlüğün tadını çıkaralım derken
suyunu çıkardık galiba.Herkes çok zeki, çok akıllı, çok bilgili, çok şu, çok
bu. Ve de çok mutsuz. Depresyona giren girene. Prozac'lar leblebi misali.
Çokbilmişliğin kimseye bir faydası yok galiba.


Pakize SUDA

24 Şubat 2012 Cuma

TEK HECE AŞK...


İNSAN SEVECEĞİ KİMSEYİ İYİ SEÇMELİ...









Îmânın temeli ve en mühim alameti, hubb-i fillah ve buğd-i fillahdır. Yani, Allahü tealanın sevdiklerini yalnız Allahü tealanın rızası için sevmek ve Allahü tealanın sevmediklerini de yalnız Allahü tealanın rızası için sevmemekdir. [Bu, yalnız kalb ile olur, kavga etmek, dövüşmek demek değildir.] 


Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” (İbâdetlerin efdali, müslümânları müslümân oldukları için sevmek, kâfirleri, kâfir oldukları için, sevmemektir) buyurdu.

Allahü teâlâ, Mûsâ aleyhisselâma, (Benim için ne işledin) diye sorduğunda, (Yâ Rabbî! Senin için nemâz kıldım, oruç tutdum, zekât verdim, ismini çok zikr etdim) deyince, (Yâ Mûsâ, namâzların sana burhândır. Oruçların Cehennemden siperdir. Zekât kıyâmet gününün sıcaklığından koruyan gölgedir. İsmimi söylemen de, kabir ve kıyâmet karanlığında seni aydınlatan nûrdur. Ya’nî bunların fâideleri hep sanadır. Benim için ne yapdın?) buyurduğunda, Mûsâ “aleyhisselâm”, (Yâ Rabbî! Senin için olan ameli bana bildir!) diye yalvardı. Cenâb-ı Hak: (Yâ Mûsâ! Dostlarımı benim için sevdin mi ve sevmediklerimden benim için uzaklaştın mı?) meâlindeki âyet-i kerîme ile cevâb verdi. Mûsâ “aleyhisselâm” da, Allah için amelin, (Hubb-i fillâh) ve (Buğd-ı fillâh) olduğunu anladı. 




O halde, İnsan seveceği kimseyi iyi seçmeli, ona göre sevmelidir ki; ahiretde sevdiğinin yanında bulunacaktır.
      
      Allahü tealaya emanet olunuz

HAYIRLI CUMALAR...

İnsan seveceği kimseyi iyi seçmeli, ona göre sevmeli.
Kim olduğun değil, kiminle olduğun önemlidir.

22 Şubat 2012 Çarşamba

KİBİR ALAMETLERİNDEN BAZILARI...




Kibir alametlerinden bazıları

1- Sual soramamak kibirden kaynaklanır. Kibirli, sual sormayı, bilmemenin alameti kabul eder. Sual sorarsam, bilmediğim meydana çıkar der.
 2- Hep kendisine sual sorulmasını, başkasına sorulmamasını istemek, bildiği bilmediği her suale cevap vermeye kalkmak, bilmiyorum diyememek.
 3- Yol sormaktan çekinmek. Yol ve sual soramamak, ayıplanma, kınanma korkusundan ileri gelir.
 4- Âmirinden izin istemeye çekinmek.
 5- Misafir olduğu evde, imamlığa layık birçok kimse varken, ev sahibi izin vermeden imamlığa geçmek, herkesten çok kendini imamlığa layık görmek.
 6- Bir toplantıda, hep kendi konuşmayı istemek, başkalarının söze katılmasından rahatsız olmak, onların kuzu gibi dinlemelerini istemek.
 7- Arkadaşlarına, bir şeyler bildiğini göstermek için, onlara her fırsatta bir şeyler anlatmaya çalışmak, yanlış sandığı şeyleri hemen düzeltmeye, ikaza kalkışmak.
 8- Camide, boşluğu doldur diye, ona buna emir vermek ve emir verilenin de, bundan alınması.
 9- Yaşına bakılmadan, herkesin birbirine abi denmesi âdet olan yerlerde abi diyememek, sadece ismiyle veya “Ali bey, Veli bey” diye hitap etmek.
 10- Övülmekten hoşlanmak, tenkide dayanamamak. Hatasını söyleyene teşekkür edememek.
 11- Hakkı kabul etmemek. Bir şey şöyledir denilince tevil etmeye çalışmak, elli dereden su getirip kabul etmeye yanaşmamak. Hâlbuki hakkı söyleyen çocuk da, cahil de olsa, severek kabul etmeli.
 12- Vesvese etmek de kibirden olabilir. Kendini ihtiyatlı zanneder, herkesin yanlış yaptığını düşünür. Nasihat kabul etmez, vesvesesine devam eder.
 13- Baş olmayı istemek, emir vermekten hoşlanmak. Bazı yönlerini üstün görmek.
 14- İnsanlar yanına gitmekten veya bir şey sormaktan çekiniyorlarsa, bu da kibir alametidir.
 15- Tevazu gösterisinde bulunmak. “Buyursunlar efendim” diyerek aşırı tevazu göstermek. Bendeniz diye konuşmak. Bazı yazarlar bendeniz diyerek insanlara yol gösteriyor, nasihat ediyor. Bende, köle demektir. Köle nasıl nasihat eder ki, nasıl yol gösterir ki? Ona, şunu şöyle yap dense, kabul etmez. Hani bende yani köle idi? Köle hiç itiraz eder mi? Bu, kibrini örtmeye çalışmaktan başka şey değildir.
 16- Kendisi, tevazu olsun diye, bu fakir, bu âciz, bu günahkâr dediği halde, azıcık tenkit edilince, âcizliği, fakirliği kalmayıp öfkelenmek.
 17- Herkese sıkıntı vermek, üzmek. Birini diğerine şikâyet etmek. Başkalarının kusurlarını söyleyerek, kendisinin böyle olmadığını bildirmek.
 Netice : Haddini bilmek tevazu, haddini bilmemek kibir alametidir.

HERKES HÂLİNDEN ŞİKÂYETÇİ!




Nasıl rahatlığa kavuşulur. Değişen istikrârsız bir hayat yaşamaktayız. Hiç kimse kendinden emin değildir. Herkes halinden şikâyetçi, kavuştuğu nimetleri az görür, gözü başka nimetlerde. Gözünü toprak doyurur ancak.
Bütün insanlarda korku vardır. Ölüm korkusu hastalık korkusu, fakirlik korkusu, sevdiklerinden ayrılma korkusu. Korku!.. Korku!.. Korkularla geçen bir hayatın ne tadı olur?
Hadis-i şerifte buyuruluyor: “Ne kadar yaşarsan yaşa, bir gün öleceksin! Kimi seversen ve ne kadar seversen sev, bir gün ayrılacaksın! Ne yaparsan ve nasıl yaşarsan yaşa, karşılığını göreceksin!..”
Bir diğer hadis-i şerifte buyuruluyor ki: “Mü’min insan ne kadar nasiplidir; nimete kavuştuğu zaman şükreder sevap kazanır. Hastalıklara, sıkıntılara maruz kaldığı zaman da sabreder yine savap kazanır.”
Sabredersek sıkıntılarımız azalır, rahatlarız, üstelik büyük sevap kazanırız. Sabretmezsek, hastalığımız, sıkıntılarımız artar, günâhkâr oluruz.
Hazreti Ali (radıyallahü anh) birine şöyle nasihatte bulunur: “Sabredersen kalemin yazdığı olur, sevap kazanırsın. Sabretmezsen yine kalemin yazdığı olur, günah kazanırsın!”
Takdiri ilâhi ne ise o olur. “Dünya da, içindekiler de baki değildir. Ne gâm baki, ne sürur” demişler.

19 Şubat 2012 Pazar

ŞEYTANIN VESVESESİ....


Hasan-ı Basri "rahmetullahi aleyh" hazretlerinin talebeleri, şeytanın vesvesesinden şikayet ederek; "Ya şeyh! şeytandan gayet incindik. Hep bizi yaramaz işlere teşvik ediyor. "Elinize geçen dnyayı sıkı tutun, size lazım olacak." diyor ve bizi hayırdan alıkoyuyor." dediler. Hasan-ı Basri hazretleri gülümseyerek buyurdu ki: "şimdi buradaydı. O da sizden şikayet etti. Dedi ki: "şu ademoğullarına nasihat eyle de benim hakkıma tamah etmesinler. Kendi haklarına razı olsunlar. Hak teala beni huzurundan kovduğu zaman, dnyayı ve Cehennem'i bana mülk kıldı. Cennet'i ve kanaati ise onlara verdi. şimdi bunlar kendi haklarını bıraktılar benim mülküme tamah ediyorlar. Ben de onların imanlarını almayınca dnyayı kendilerine vermiyorum." dedi. Eğer şeytanın vesvesesinden emin olmak isterseniz, dnyayı terk edin ve endişesini gönüllerinizden çıkarın." Bu nasihatleri dinleyen talebeleri başlarını öne eğerek huzzrundan ayrıldılar.

18 Şubat 2012 Cumartesi

HAYATA DAİR...



Hayatının sevgiyle dolu olmasını istemeyen tek insan çıkacağını sanmam...
O halde, bunu gerçekleştirmek üzere ilk çabayı bizim göstermemiz gerekir...
İstediğimiz sevgiyi bize başkalarının sağlamasını beklemektense, kendimiz bir sevgi kaynağı olmalıyız...
Derler ki: “İki nokta arasındaki en kısa mesafe, niyettir...”
Sevgi dolu bir hayata kavuşmak için bu deyiş son derece doğrudur...
Sevgi dolu bir hayatın başlangıç noktası, ya da temeli, önce bir sevgi kaynağı olma isteği ve kararlılığıdır...
Ne kadar çok sevgi gösterirseniz, o kadar çok sevgi görürsünüz...
Sevecen bir insan olmak sizin elinizdeyken, sevilen bir insan olmak, sizin denetiminizde değildir...
O halde sevgi göstermeye ağırlık verirseniz, hayatınızın fazlasıyla sevgi dolduğunu göreceksiniz...
Çok geçmeden de dünyanın en büyük sırlarından birini keşfedersiniz:
Sevginin ödülü, kendisidir...
(...Dr.Richard Carlson)

GERÇEKLERLE YÜZLEŞMEMEK İÇİN KENDİMİZİ KANDIRIYOR OLABİLİRMİYİZ...


" Her şey güzel olacak ” 
Kilo verirsem…üniversiteyi kazanırsam… bir sevgili bulursam… bu cümlelerin sonuna onlarca şey eklenebilir Ama mutluluğu ertelemek ve bir şeylere bağlamak ne derece doğru sizce? Yaşadığınız anın tadını çıkarmayı öğrenmeli ve pembe yalanlardan vazgeçmelisiniz!

‘Kimsenin beni onaylamasına ihtiyacım yok’
En ufak bir eleştiri ile karşılaştığında hemen bu yalana mı sığınıyorsunuz?Herkesin onaylanmaya takdir görmeye ihtiyacı vardırKimseye danışmadan, sürekli kendi bildiklerini yapan bir insan kendisini geliştiremez 

“Beni seviyor ama bağlanmaktan korkuyor”
Aşkın gözü kördür diye boşuna dememişler Sen de bu yalanla kendini avutuyorsan, şu gerçeği size üzülerek hatırlatalım Gerçekten seven bir erkek bağlanmaktan korkmaz Hem gelecekte sizinle olmak konusunda tereddütleri olan birisiyle neden birliktesiniz ki? İlişkinizi gözden geçirseniz hiç de fena olmaz 

“Biraz bronzlaşmaktan zarar gelmez”
Evet biliyoruz bronz bir ten harika duruyor Ama cilt kırışıklıkları ve bazı kanser türleri açısından güneşin zararları artık kanıtlandı Siz de kendinizi kandırmayın ve güzelleşeceğim diye sağlığınızı riske atmayın!

Yalan söylediğimi kimse anlamaz” 
Başkalarının size yalan söylemesi hoşunuza gider miydi? Onların bunu anlamayacağını düşünseniz bile, kendinize olan saygıyı yitirmemek için her zaman doğruyu söylemelisiniz İçinde bulunduğunuz zor durumdan kurtulmak için söylenilen yalan geçici bir çözümden başka yarar sağlamaz 

“Tabii ki gelirim”
Size yapılan her teklife “tabii ki” gelirim deyip buluşma günü geldiğinde yeni bir yalan uydurmak zorunda mı kalıyorsunuz? Öyleyse neden en başından “kusura bakmayın başka bir planım var” demiyorsun? 

“Hayır diyemiyorum”
İşte koca bir yalan daha! İnsanları kırmamak adına onların her istediklerini kabul etmek yerine biraz pratik yapmalısınız Şimdi bir kağıt ve kalem alıp hayır diyememe nedenlerinizi yazın bir kenara Sonrada cesaretinizi toplamak için neler yapabileceğinizi düşünün…

“Çok şanssızım”
Bu yalan talihinizi kapatmaktan başka bir işe yaramıyor Çünkü şansa fazlaca inanmak, bir süre sonra kişinin kendine olan inancını azaltabiliyor 

“Bağımlı değilim”
Sigara, alışveriş,dedikodu… kötü alışkanlıklarınızın olduğunu biliyor ama bunlardan bir türlü vazgeçemiyorsanız, “istediğim zaman bırakabilirim” yalanını kendinize söylüyor olabilirsiniz 

“Güzel olsaydım her şey daha kolay olabilirdi”
Fiziksel açıdan güzel olan insanların hayatlarında her şey yolunda mı sanıyorsunuz? Aksine onların çok daha fazla sıkıntısı varKendisine her yaklaşana şüpheyle bakmak ve kimseye güvenememek de başlıca sorunları Sahip olduğunuz güzelliklerin değerini bilin

“Yardıma ihtiyacım yok”
Gerçek şu ki herkesin birbirine ihtiyacı var! Çünkü her şeyin doğrusunu bilmemiz ve en iyisini yapmamız mümkün değil Sizinde mutlaka takıldığınız, içinden çıkamadığınız sorunlar olacaktır Bu gibi durumlarda “kendim halledebilirim” yalanından sıyrılarak, başkalarının yardım tekliflerini kabul etmeyi deneyin Böylesi çok daha kolay olacaktır 

“Zamanım yok”
Meşgulüm, meşgulsün, meşgul… Sürekli bir şeyler yapmaktan bahsediyor ama bir türlü faaliyete geçiremiyorsanız “zamanım yok” cümlesi sizin için süper bir bahane Peki gerçekten zamanınız yok mu?



15 Şubat 2012 Çarşamba

HAYAT...



Hayatta karşı karşıya kaldığımız,aşma konusunda
Zorlandığımız sıkıntılarımız olabilir


Bunları hayatın tatlı cilveleri olarak kabul etmemiz
Gerekiyor
Çok sıkıntı yaşıyor olabiliriz


Ancak,bir de sahip olduğumuz nimetlere bakmamız lazım
Hayata ,elimizde bulunan artı değerler penceresinden
Bakmakta fayda var


Öncellikle sahip olduğumuz nimetler için muhasebe yapalım
İnsan olmanın değerini düşünelim


Hayata gülümseyelim ve,Allah’ın bize verdiği hayatı en güzel,
En güçlü güvenilir ve cesur bir şekilde yaşamaya başlayalım
Allah)cc) Kur’an-i Kerim’inde ,


“siz Allah’ın nimetlerini saymaya kalksanız,onları sayamazsınız,
ve onları saymaya gücünüz yetmez”(İbrahim,34)
Şeyh Galib der ki


“İbret nazarıyla bak kendine ey kişi! Ve anla ki sen alemlerin
özüsünsen yaratılmışların gözbebeği olan insansın “




Sadii Şirazi ,ayakkabısız kalmış


Ayakkapı almak içinde maddi güçten mahrummuşCan sıkıntısı
Ve üzüntüyle mescide gitmiş


Mescidin önünde ayaksız bir dilenci görünce,ayakkabısız
Ayaklarına bakıp şükretmiş


Evet,hayata gülümsemek için çok nedenlerimiz var


VE
Mevla görelim neyler,neylerse güzel eyler,diyelim