24 Ağustos 2013 Cumartesi

ECELİMİZ YAKLAŞIYOR..




Bâyezid-i Bistâmî “rahmetullahi teâlâ
aleyh” hazretlerine, bir gün bazı sevdikleri;
“Bu gece nasıl sabahladınız efendim?”
diye sordular. Mübarek başladı ağlamaya.
“Efendim iyi misiniz?”
dediklerinde;
  
“Ölümü unutmuş, günâhları da çok
olan bir kimsenin hâli nasıl olabilir?
Ömrümüz azalıyor, günâhımız artıyor.
Âkıbet Cennet midir, Cehennem mi?
O da belli değil. Bu halde olan bir
insan ağlamasın da ne yapsın?”
buyurdu.

 



23 Ağustos 2013 Cuma

KİMSEYE BAKİ DEĞİLDİR,MÜLK-İ DÜNYA SİMÜ ZER


Kimseye bâkî değildir, mülk-i dünya sîmü zer,
Bir harap olmuş kalbi, tâmîr etmektir hüner.
Buna fânî dünya derler, durmayıp, dâim döner.
Âdem oğlu bir fenerdir, âkıbet birgün söner!

21 Ağustos 2013 Çarşamba

4 SORU 4 MÜKEMMEL CEVAP




Bir adam Hz. Ali’ye geldi ve “Sana sormak istediğim dört sorum var” dedi.
İlim Şehrinin Kapısı “Buyur, sor” dedi. Adam sordu.

“Vacip nedir? Vacipten evvel vacip nedir?”

Hz. Ali cevap verdi. “Tövbe etmek vaciptir günahları terk ise ondan önce vaciptir.”

Adam sordu.“Yakın nedir? Yakından yakın nedir?”

Hz. Ali cevap verdi. “Kıyamet yakındır ölüm ondan daha yakındır.”

Adam sordu.“Acayip nedir? Acayipten daha acayip nedir?”

Hz. Ali cevap verdi.“Dünya acayiptir dünyayı sevmek ise ondan daha acayiptir.”

Ve adam son olarak, şu soruyu sordu.

“Zor nedir? Zordan daha zor nedir?”

Ve Hz. Ali, bu son soruya da, şöyle cevap verdi.“
Kabir zordur; azıksız, amelsiz kabre girmek ondan daha zordur.”

"Şu dünya bir dağ gibidir.
Ona nasıl seslenirsen o da sana sesleri öyle aksettirir.
Ağzından hayırlı bir laf çıkarsa, hayırlı laf yankılanır.
Şer çıkarsa, sana gerisin geri şer yankılanır.
Öyleyse kim ki senin hakkında kötü konuşur, sen o insan hakkında kırk gün kırk gece sadece güzel sözler et.
Kırk günün sonunda göreceksin her şey değişmiş olacak.
Senin gönlün değişirse dünya değişir."

Şems-i Tebrizi

18 Ağustos 2013 Pazar

ÖLÜM ACISI NE KADAR?



Ahmet Mekkî Efendi “rahmetullahi
teâlâ aleyh” hazretleri bir sohbetinde;
“Kardeşlerim, ölüm acısı, yetmiş
kılıç darbesinden fazladır”
buyurdu.

Sordular:
“Kabir azâbı nasıldır efendim?”
“Ölüm acısı hiçtir bunun yanında”

“Peki mahşer azâbı efendim?”
“Kabir azâbı da bunun yanında hiçtir”

“Ya Cehennem efendim?”
“O, hepsinden şiddetlidir. Oradan
bir kıvılcım gelse bütün dünyâyı
yakar ve yok eder”

  
   

16 Ağustos 2013 Cuma

KALBİN HASTALIĞI NEDİR?



Alî Râmitenî “kuddise sirruh” hazretleri, bir gün bâzı gençlere;

“Kalpleri temizleyen, onu mânevîhastalığından kurtaran şuâlara nûr’ veya ‘feyz’ denir” buyurdu.
“Kalbin mânevî hastalığı nedir ki efendim?”
dediklerinde;
“Kalbin hasta olması, nefse uyarakharamları beğenmesi, bunlara düşkünolması demektir. Bu hastalığı giderennurlar, Evliyânın kalplerinden yayılır”
buyurdu.

13 Ağustos 2013 Salı

HİCRET GÜLLERİ...



Hicret Gülleri 

1929 yılı, Ramazan ayının yirmi yedinci gecesi... 

İmanına saldırılan dünyada yalnız kalmıştı. Halıcıoğlu Askerî Lisesine geldikten sonra mekteplerden din dersleri kaldırılmış, büyük bildiği, saygı gösterdiği hocaları İslâmiyete, imanına, sevdiklerine saldırır hale gelmişti. Son zamanlarda iman ile küfür arasında bocalıyordu. 

Hıçkırarak ağlamaya başladı. Eyüp Sultan Hazretlerinin türbesine bakarak gözyaşları içinde dua etti, "İslâm bilgilerini öğrenmek, sevgine kavuşmak istiyorum. Beni din düşmanlarına aldanmaktan koru!" diye yalvardı. Bu öyle bir yalvarıştı ki, "İsteyeni kavuştururum" buyuran Allahü teâlâ, mürşid-i kâmillerin önde gelenlerinden Seyyid Abdülhakîm Arvâsî Hazretlerini nice zorlu hicretten sonra Ona hoca eyledi. 

"Fitne yayıldığı zaman, hakikati, doğruyu bilen bir kimse başkalarına bildirsin. İmkânı olduğu halde bildirmezse Allahü teâlânın, meleklerin ve bütün insanların laneti onun üzerine olsun." hadîs-i şerîfinde bildirilen lanete uğramamak için olağanüstü gayret gösterdi.

Peygamber Efendimizin ve eshabının yolu olan Ehl-i Sünnetin, ebedi saadet yolunun öğrenilmesi, hakiki imana kavuşulması için çalıştı. Ehl-i Sünnet âlimlerinin kitaplarından alarak, tercüme ederek, tıpkı basımını yaparak altmış Arabî, yirmi beş Farisî ve on dört Türkçe kitabı hazırladı. Bunların bütün dünyaya yayılmalarını sağladı.

27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 28 Şubat ve 11 Eylüllere rağmen bu mübarek hizmeti kesintisiz yürüttü, bayrağı kendisinden sonra gelenlere devretti.


OKUMANIZI

KİBR...


Yehûdî âlimlerinin büyüklerinden iken, Resûlullah ile "sallallahü aleyhi ve sellem" bir kerre konuşmakla, hak Peygamber olduğunu anlayarak îmâna gelen Abdüllah bin Selâm "radıyallahü teâlâ anh", sırtında odun demeti taşıyordu. Bunu görenler, o kadar çok mâlın, paran var iken, niçin bu zahmeti çekiyorsun dediklerinde, nefsimi kibrden kurtarmak için dedi. Zenginin, hammâl ücreti vermemek için, mâlını kendi götürmesi, tezellüldür, aşağılıkdır. Sünnete uymak ve nefsini kırmak için götürmesi iyidir ve sevâbdır. Hadîs-i şerîfde, (Allahü teâlâ kıyâmet günü, üç kimse ile konuşmıyacak, hepsine çok acı azâb yapacakdır: Zinâ eden ihtiyâr, yalan söyliyen hükûmet reîsi ve kibrli olan fakîr) buyuruldu. Ömer "radıyallahü anh", Şâma gelince, Ebû Ubeyde bin Cerrâh "radıyallahü teâlâ anh", emrinde olanlarla birlikde karşıladı. Halîfe devesinden indi. Yerine kölesini bindirdi. Çünki, kölesi ile nevbet ile biniyorlardı. O sâat, binme sırası köleye gelmişdi. Kendisi yuları tutdu, su kenârından geçerken mestlerini çıkardı. Ayaklarını suya sokdu. Şâm ordusunun kumandanı olan Ebû Ubeyde "radıyallahü teâlâ anh", yâ halîfe! Böyle ne yapıyorsun? Bütün Şâmlılar, bilhâssa rûmlar, müslimânların halîfesini görmek için toplandılar. Sana bakıyorlar. Bu yapdığını beğenmiyecekler deyince, yâ Ebâ Ubeyde! Senin bu sözün, burada toplananlar için çok zararlıdır. İşitenler insanın şerefini, vâsıtaya binerek gitmekde ve süslü elbise giymekde sanacaklar. Şerefin, müslimân olmakda ve ibâdet yapmakda olduğunu anlamıyacaklar. Biz aşağı, bayağı insanlardık. [Acem şâhlarının elinde esîr idik.] Allahü teâlâ müslimân yapmakla bizleri şereflendirdi. Allahü teâlânın verdiği bu izzetden, bu şerefden başka şeref ararsak, Allahü teâlâ bizi yine zelîl eder. Herşeyden aşağı eder buyurdu. İzzet, islâmdadır. İslâmın ahkâmına uyan, azîz olur. Bu ahkâmı beğenmeyip, izzeti, huzûru, se'âdeti başka şeylerde arayan zelîl olur dedi. İslâmın emrlerinden biri tevâdu'dur. Tevâdu' gösteren azîz olur. Yükselir. Tekebbür eden zelîl olur.
 

2 Ağustos 2013 Cuma

KADİR GECESİ...




Ramazan-ı şerif ayı içinde bulunan en kıymetli gecedir. Kadir Gecesi, bu ümmete mahsustur. Başka peygamberlere böyle faziletli bir gece verilmemiştir. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:
(Allahü teâlâ, Kadir Gecesi’ni ümmetime hediye etti, başka ümmete vermedi.) [Deylemî]
Resulullah’a “sallallahü aleyhi ve sellem”, kendisinden önceki insanların ömürlerinin ne kadar olduğu bildirilince, kendi ümmetinin ömürlerini kısa buldu. Uzun ömürlü olan diğerlerinin işledikleri salih amelleri işleyemezler diye düşününce, Allahü teâlâ ona bin aydan hayırlı olan Kadir Gecesi’ni ihsan etti. Allahü teâlâ,(Kadir Gecesi senin ve ümmetinindir) buyurup Habibini ferahlandırdı. (İ. Malik)
Resulullah efendimiz, (Benî İsrail peygamberlerinden 80 yıl hep ibadet eden oldu) buyurunca, Eshab-ı kiram hayret etti. Cebrail aleyhisselam gelip, (Yâ Resulallah, ümmetin o peygamberlerin, [diğer işlerin dışında] 80 yıl hep ibadet etmesine şaşıyorlar. Allah sana ondan iyisini verdi) diyerek, (Kadir Gecesi, bin aydan hayırlıdır) mealindeki âyeti okudu. (Rıyad-ün-nasıhin)
Baliğ olarak 50 yıl yaşayan kimse, 50 tane Kadir gecesi geçirir. Bir gece, 80 yıl değerinde olunca, 50x80=4000 yıl eder. 4 bin yıl ibadet etmiş gibi sevaba kavuşur. İki hadis-i şerif meali şöyledir:
(Sevabını Allah’tan umarak, Kadir Gecesi’ni ihya edenin geçmiş günahları affolur.) [Buhârî]
(Kadir Gecesi’nde, bir kere Kadir suresini okumak, başka zamanda Kur’an-ı kerimi hatim etmekten daha sevabdır. Kadir Gecesi’nde bir Sübhanallah, bir Elhamdülillah, bir La ilahe illallah söylemek 700 bin tesbih, tahmid ve tehlilden kıymetlidir. Bu gece koyun sağımı müddeti kadar [az bir zaman] namaz kılmak, ibadet etmek, bir ay bütün geceleri sabaha kadar ibadet etmekten daha kıymetlidir.) [Tefsir-i Mugni]
Resulullah, Kadir Gecesi’nde, (Allahümme inneke afüvvün kerîmün tühıbbül afve fa’fü annî) duasını okurdu. (Ya Rabbi, sen affedicisin, kerîmsin, affı seversin, beni de affeyle) demektir.