31 Ocak 2013 Perşembe

GIYBET YAPANI DİNLEMEYİN..


Abdülkâdir-i Geylânî hazretleri
“rahmetullahi aleyh” bir sohbetinde;

Gıybet yapanı dinlemeyin, hatta gıybet
yapanı susturun. Çünkü gıybet günahı,
zina günahından büyüktür, buyurdu.
Nasıl susturalım efendim?
dediklerinde;
Açıkça “Sus!” deyin. Böyle yapana
yüz şehit sevabı verilir. Zira Sevgili
Peygamberimiz öyle bildiriyor,
buyurdu.

30 Ocak 2013 Çarşamba

NUR VE ÇAMUR

                                    



Bir gün İsa aleyhisselam bir yerden geçerken bakmış orada bir kuş var ve her zerresinden nur saçılıyor. Kuş bu arada bir bataklığa giriyor, fakat bataklıktan çıkınca her tarafı simsiyah oluyor. Kuşta ne nur ne ışık kalıyor!..
     Kuş bu defa zar zor yandaki nehre kendisini atıyor. Çırpınıp dışarı çıktığında siyahlık kalmıyor ve ışık eskisi gibi tekrar parlamaya başlıyor. Yine eski yerine konuyor... Tekrar çamura dalıyor, sonra tekrar yıkanıyor... Bunu beş defa tekrarlıyor... İsa aleyhisselam;
     "Ya Rabbi bu kuşun yaptıklarında ne hikmet vardır?" diye sual ettiğinde, Cenab-ı Hak buyuruyor ki:
     " Bu kuşun ismi 'Namaz'dır. Ahir zamanda gelecek olan Peygamber Muhammed'in (aleyhissalatü vesselam) ümmetine bu namaz beş vakit farz edilecektir. Onlar sabahtan öğleye kadar çamura batarlar, öğle vakti bir namaz kılarlar temizlenirler. Her vakit arasında girdikleri günahları böyle vakit namazlarını kıldıkça temizlenir nur saçarlar. İşte ahir zaman ümmetine bunun için beş vakit namazı farz kıldım..."

26 Ocak 2013 Cumartesi

ACILAR SEVGİYLE TATLILAŞIR...

                                 



Lokman, işinde becerikli, sadık ve sevilen bir köleydi.
Efendisi ona oğullarından daha çok güvenirdi. Çünkü o, görünüşte köleydi ama
nefsinin efendisiydi. Efendisi, ondaki bu olgunluğun farkındaydı.
Lokman'ı âzat etmek için uygun bir fırsat kolluyordu.
Efendinin önüne yemek geldiğinde, Lokman'ı çağırır, önce onun yemesini 
isterdi.
Onun yiyip içtiklerini zevkle yer, yemediklerine elini sürmezdi.
Bir gün, efendiye bir kavun hediye getirdiler. Her zaman olduğu gibi
Lokman'ı çağırttı. Kavundan bir dilim kesip Lokman'a uzattı.
Lokman, ikram edilen kavunu iştahla yedi.
Efendi bir dilim daha verdi. Lokman, aynı şekilde onu da yiyip bitirdi.
Efendi Lokman'ın kavunu iştahla yediğini görünce, çok sevdiğini düşünerek,
bir dilim kalasıya kadar hepsini ikram etti. Son kalan dilimi ağzına götürüp
bir lokma alınca, kavunun tadının zehir gibi olduğunu farketti.
Kavunun acılığından gözünden ateş çıktı. Boğazı yandı. Dili kabardı.
Ağzındaki acılık gittikten sonra, Lokman'a, ''Böyle acı kavunu nasıl iştahla
yedin?'' diye sordu.
Lokman, ''Efendim! Bugüne kadar sizin birçok güzel ikramınıza nâil oldum.
Acı olduğunu bilmeyerek verdiğiniz bu ikramı, geri çevirmekten utandım.
Ayrıca size olan sevgim, kavunun acılığını bana hissettirmedi.''
***
Acılar, sevgiyle tatlılaşır. 
Bakır, yoğurulunca sevgiyle altın olur. 
Bulanmışlar, sevgiyle durulur.
 Dertler, sevgiyle devasını bulur . 
Sevgi, ölüyü diriltir.
Şahı ise sana köle yapar. 
Sevgiyle yaşamamız dileğiyle... 

25 Ocak 2013 Cuma

BAŞARILI OLMANIN SIRRI...



Abdülkâdir-i Geylânî hazretlerine
“rahmetullahi aleyh”, bâzı gençler;
Muvaffak olmak neye bağlıdır
efendim? diye sordular.
Cevâbında;
Mütevâzı olmaya bağlıdır. Tevâzu
göstereni Allahü teâlâ yükseltir. O
tevâzu ettikçe daha da yükselir,
buyurdu.
Ya kibirliyse efendim? dediler.
Kibirli olanı Allahü teâlâ alçaltır. O
kibirlendikçe daha da alçalır. Kibirli
olanlar, mahşerde küçük karıncalar
misali mahşer halkının ayaklarının
altında kalıp helâk olacaklardır,
buyurdu.

20 Ocak 2013 Pazar

KALP KATILAŞTIĞI ZAMAN...

                                

* Şu beş şey, katılaşan kalbe ilaç olur: 

1- Salihlerle beraber olmak.

2- Kur’an-ı kerim okumak. 

3- Helalden az yemekle yetinmek; çünkü helal yemek, kalbi aydınlatır. 

4- Kâfir ve günahkârlar için hazırlanan acı azabı düşünmek.

5- Kendisini Allahü teâlâya kulluk vazifesini yapmakta aciz ve noksan görmek; bununla beraber, Allahü teâlânın lütuf ve ihsanını düşünmektir. Bu, tefekkür olup, bundan hayâ meydana gelir. 

19 Ocak 2013 Cumartesi

TEFEKKÜR...


                        

* Şu üç şeyi düşünmek de, tefekkür olur: 

1- Allahü teâlânın senin içini dışını bildiğini, her an seni gördüğünü düşünmek. 

2- Dünya hayatını, dünya hayatının meşguliyetlerinin çokluğunu, dünya hayatının çok çabuk geçtiğini, ahiretin ve nimetlerin devamlı olduğunu hatırdan çıkarmamak. İşte tefekkür, dünyaya düşkün olmayıp, ahirete rağbet etmek gibi meyveler verir.

3- Ölümü düşünmek ve fırsatı kaçırdıktan sonra pişmanlığın fayda vermeyeceğini bilmek. Böyle tefekkürün meyvesi; uzun emel sahibi olmamak, amellerini düzeltmek, ahirete hazırlık yapmaktır.

BLOG HOCAMDAN 2. YAŞGÜNÜNE ÖZEL ÇEKİLİŞ...



Blog Hocam 2. yaşına ödüllü bir çekiliş düzenleyerek merhaba diyor. İndirimlrsponsorluğunda düzenlenen bu çekilişte 4 kişiye hediye güzel hediyelerimiz olacak. Büyük ödül tablet bilgisayar. Siz de bu hediyelerden birine sahip olmak istiyorsanız katılım bilgilerine bu linkten ulaşabilirsiniz.







18 Ocak 2013 Cuma

TEVEKKÜL YAN GELİP YATMAK DEĞİLDİR..

                       



Tevekkül etmek, Allahü teâlâya güvenmek, istişare edip, doğru sebeplere yapıştıktan sonra, boş durmak, yan gelip yatmak değildir. Allahü teâlâya yalvarmak demektir. Hatamız kusurumuz olabilir, eksiğimiz olabilir, niyetimiz halis olmayabilir. Bizi affetmesi için, hayırlısını ihsan etmesi için, muvaffak etmesi için yalvarmak demektir.

HERKESE HAYIRLI CUMALAR.
DUA EDER DUALARINIZI BEKLERİM...

17 Ocak 2013 Perşembe

GIYBETLE DEŞARJ OLMAK...

                                  

Deşarj olmak için gıybet etmek caiz olmaz. Zaten herkes deşarj olmak için gıybet eder. Bütün günahlar da buna benzer, deşarj olma isteğinden kaynaklanır. Nefsin gıdası günahlar olduğu için, günah işleyince nefsimiz rahatlar. Hâlbuki salihler günahtan rahatsız olurlar, çünkü günahlar, nefsin gıdası ve kalbin zehridir.

Gıybet edilen kimse, bu konuşmalardan hoşlanmazsa, duyunca üzülecekse gıybet olur. İhtiyaç halinde gıybet caiz olur. Birkaç örnek verelim:

1- Bir haksızlığı, bir yolsuzluğu şikâyet için, ilgili mercilere bildirmek.
2- Etkili ve yetkili birine, kötülüğe mani olması için, (Falanca, gayri meşru iş yapıyor) demek.
3- Bid'at sahibiyle gezen birine, (Onunla gezme, o mezhepsizdir) demek.
4- Şahitlikte, (Falanca şöyle yaptı) demek.
5- İnsanları, açıktan günah işleyenlerden korumak için, mesela (O kumarbazdır) demek.
6- Gıybet edileni bir zarardan önlemek için, bunu önlemeye gücü yeten birine onun yanlış işlerini söylemek. Mesela, sigara veya bira içen çocuğun babasına gidip durumu bildirmek, babası da, onu önleyecek güçte ise, bu şikâyet çocuğun faydasına olacağı için caizdir.
7- Müslümanları, bid’at ehlinin zararlarından korumak için, bunların kitaplarının ve yazılarının bozukluğunu, sözle veya yazıyla bildirmek. [Bunu yapmak, aynı zamanda dinin emridir.]

Yukarıdakilere benzer bir fayda olmadan, sırf deşarj olmak için gıybet caiz olmaz.

15 Ocak 2013 Salı

DUA EDERKEN GÖĞE BAKMAK...


Dua ederken başı yukarı kaldırmak doğru değildir. Allahü teâlâ mekandan münezzehtir. Bazı bid’at ehli gibi, hâşâ, Allahü teâlâyı gökte sanmak çok tehlikelidir.

Buhari’nin rivayet ettiği bir hadis-i şerifte, namaz kılarken de göğe bakmak şiddetle men edilmiştir. (El-Envar)
 

12 Ocak 2013 Cumartesi

ALLAH ADAMLARINI VESİLE ETMEK..



Bir gün Abdülhâlık Goncdüvânî’nin huzûruna uzak yerden bir misâfir, biraz sonra da yanlarına, güzel sûretli, temiz giyimli bir genç geldi. Abdülhâlık hazretlerinden duâ isteyip hemen ayrıldı. Misâfir;"Efendim! Bu gelen genç kimdi acaba? Gelmesi ile gitmesi bir oldu," dedi. O da;
“Bizi ziyârete gelip duâ isteyenlerden biri idi," buyurdu. Misâfir hayret etti ve:
"Efendim! Son nefeste îmân selâmeti ile gidebilmemiz için bize de duâ buyurur musunuz?" diye niyâzda bulundu. Bunun üzerine Abdülhâlık Goncdüvânî hazretleri:
"Her kim farzları eda ettikten sonra duâ ederse, duâsı kabûl olur. Sen, farz olan ibâdeti yaptıktan sonra duâ ederken bizi hâtırlarsan, biz de seni hâtırlarız. Bu durum hem senin, hem de bizim için duânın kabûl olmasına vesîle olur." buyurdu.

11 Ocak 2013 Cuma

SABIR...


Sabır üç çeşittir. En önemlisi günah işlememeye sabırdır. Bir hadis-i şerif meali şöyledir:

(Sabır üç çeşittir: 1- Belaya, musibete sabır, 2- Din bilgilerini öğrenirken ve ibadetlerini yaparken sabır, 3- Günah işlememek için sabır. Belaya sabredene 300, ibadet yapmaya sabredene 600, günah işlememeye sabredene ise, 900 derece ihsan edilir.) [Ebuşşeyh]

Musa aleyhisselam, Hızır aleyhisselama, (Ledün ilmine nasıl kavuştun?) diye sorunca, o da, (Günah işlememeye sabretmek sayesinde) diye cevap verdi.

Kur’an-ı kerimde sabrın önemi çok âyette bildiriliyor. Üç âyet-i kerime meali şöyledir:
(Sabredenlere, mükafatlar hesapsız verilir.) [Zümer 10]

(Ey iman edenler, Allah’tan sabır ve namazla yardım isteyin. Allahü teâlâ elbette sabredenlerle beraberdir.) [Bekara 153]

(Ey Resulüm, kâfirlerin eziyetlerine, ülülazm Peygamberler gibi sabret!)[Ahkaf 35]


HERKESE HAYIRLI CUMALAR..

10 Ocak 2013 Perşembe

HIKD (KİN BESLEMEK)..

Hıkd, başkasından nefret etmek, ona karşı kin beslemektir. Kendine nasihat verene kin beslemek haramdır. Onu sevmek, ona hürmet etmek gerekir. Halbuki o, kendisi ile aynı derecede veya daha üstün olana kızar. Bir şey yapmak elinden gelmediği için, ona karşı kibirlenir. Tevazu gösterilmesi gerekene tevazu edemez. Onun haklı sözlerini, tavsiyelerini kabul etmez. Herkese karşı ondan daha üstün olduğunu göstermek ister. Ona eziyet verse de, özür dilemez.

Zulüm edene karşı hıkd haram değildir. Bir alacaklı ölse, bunun hakkı vârislerine ödenmese, kıyamette ödetilir. Zalimi af etmek efdaldir. Uhud gazasında Resulullah efendimizin mübarek yüzü yaralanıp, mübarek dişi kırılınca, Eshab-ı kiram çok üzüldüler. Dua et, Allahü teâlâ, cezalarını versin dediler. (Lanet etmek için gönderilmedim. Hayır dua etmek için, her mahluka merhamet etmek için gönderildim) ve (Ya Rabbi, bunlara hidayet et, tanımıyorlar, bilmiyorlar) buyurdu. Düşmanlarını af etti. Lanet etmedi.

Zulüm edeni af etmek, hilmin, merhametin ve şecaatin en üstün derecesidir. Kendisine iyilik etmeyene hediye vermek de, ihsanın en üstün derecesidir. Kötülük edene ihsanda bulunmak, insanlığın en yüksek derecesidir. Bu sıfatlar, düşmanı dost yapar. 

Şeyh İbn-ül Arabi diyor ki:
(Kötülük edene iyilik yapan kimse, nimetlerin şükrünü yapmış olur. İyilik edene kötülük yapan kimse, küfran-ı nimet etmiş olur.)
Hakkını alandan, yalnız hakkını geri almak, fazlasını almamak, (İntisar) olur. Af etmek, adaletin yüksek derecesi, intisar ise, aşağı derecesidir. Adalet, salihlerin en yüksek derecesidir. 

Af etmek, bazen zalimlere karşı aczi gösterebilir. Zulmün artmasına sebep olabilir. İntisar, her zaman zulmün azalmasına, hatta yok olmasına sebep olur. Böyle zamanlarda, intisar etmek, af etmekten daha efdal, daha sevap olur. 

Hakkından fazlasını geri almak zulüm olur. Zulmedenlere azap yapılacağı bildirilmiştir. Zalimi af eden, Allahü teâlânın sevgisine kavuşur. Zalimden hakkı kadar geri almak, adalet olur. Kâfirlere karşı adalet yapılır. Fakat gücü yettiği halde af etmek, güzel ahlaktır. 

Resulullah efendimiz, bir kimsenin zalime beddua ettiğini görünce, (İntisar eyledin!) buyurdu. Af eyleseydi, daha iyi olurdu. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Üç şey kendisinde bulunan kimse, Cennete dilediği kapıdan girecektir: Kul hakkını ödeyen, her namazdan sonra onbir defa ihlas suresini okuyan, katilini af ederek ölen.) [Berika]

Zulmün çokluğu kadar affın sevabı çok olur.

Hıkddan hasıl olan kötülükler çoktur. Hıkd eden kimse, iftira, yalan ve yalancı şahitlik ve gıybet ve sır ifşa etmek ve alay etmek ve haksız olarak incitmek ve hakkını yemek ve ziyareti kesmek günahlarına yakalanır. 


9 Ocak 2013 Çarşamba

SUİZAN...




Suizan, birinin kötü bir iş yaptığını zannetmektir. Kalbe gelen kötü düşünce, o hâliyle suizan olmaz. Kalbin o tarafa kayması suizan olur. Mesela birisinde bir kalem görünce, (acaba bu kalemi çalmış olabilir mi) diye sadece düşünmek suizan olmaz. Ama (çalmış olabilir) diye zannetmek suizan olur. 

Hadis-i şerifte buyuruldu ki: 
(Suizan etmeyin. Suizan, yanlış karar vermeye sebep olur. İnsanların gizli şeylerini araştırmayın, kusurlarını görmeyin, münakaşa, haset ve düşmanlık etmeyin, birbirinizi kardeş gibi sevin, çekiştirmeyin. Müslüman Müslümanın kardeşidir, ona zulmetmez, yardım eder. Onu, kendinden aşağı görmez.) [Buhari, Müslim]

Zan ile, başkasının kötü olduğunu kabul eden, onu gıybet eder, ona dil uzatır. Onu kötü, kendini iyi bilir. Bu da, helâkine sebep olur. (İhya)

8 Ocak 2013 Salı

YALAN SÖYLEMEK...



Yalan, günahların en çirkini, ayıpların en fenası, kalbleri karartan bütün kötülüklerin başıdır. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Yalan, nifak kapılarından biridir.) [İbni Adiy]

(İman sahibi, her hataya düşebilir. Fakat, hainlik yapamaz ve yalan söyleyemez.)
 [İbni Ebi Şeybe, Bezzar]

(Doğru olun, doğruluk iyiliğe, iyilik ise, Cennete çeker. Yalandan sakının, yalan fücura, fücur ise Cehenneme götürür.)
 [Buhari]

(Sözle çıkarılan fitne, kılıçla çıkarılan fitne gibidir. Yalan söylemek, iftira etmek ile çıkarılan fitne, kılıçla çıkarılan fitneden de kötüdür.)
 [İbni Mace]

(Pazarcıların çoğu facirdir! Çok yemin ederek günaha girerler ve yalan söyleyerek alış-veriş yaparlar.) 
[Hakim]

(Aldatan Cehennemdedir.) 
[Taberani]

Peygamber efendimiz, yalan söyleyenin ağzının bir taraftan kulağına kadar demir çengelle yırtılacağını, diğer tarafa geçildiğinde, önceki yırtılan tarafın iyi olacağını, sonra iyi olan tarafın tekrar yırtılarak bu şekilde kıyamete kadar, kabrinde azabın devam edeceğini bildirmiştir. (Buhari)
Bir kimse, Peygamber efendimize dedi ki:
- Bırakamadığım üç günaha tutuldum. Bunlar, zina, yalan ve içki.
Peygamber efendimiz de buyurdu ki:
- Yalanı benim için terket!Adam, peki diyerek gitti. Bir günahı işleyeceği zaman, (Eğer bu günahı yaparsam, Resulullah sorduğunda, evet dersem suçum meydana çıkar. Hayır dersem, yalan söyleyerek verdiğim sözü tutmamış olurum) diye düşündü. Diğer iki günahtan da vazgeçti. 
(Şir’a)

7 Ocak 2013 Pazartesi

EDEN KENDİNE EDER...



Alî bin Ömer Harbî hazretlerine “rahmetullahiteâlâ aleyh” bir gün
bazı sevdiği kimseler gelerek;
.
Efendim, haksız yere bizi
üzenler oluyor, ne yapalım?
diye sordular.
.
Cevâben;
Eden kendine eder. Yanına kâr kalmaz.
 Ya kendinden çıkar, ya da çocuğundan.
Allahü teâlâ zâlimlere mühlet verir,
ama aslâ ihmâl etmez,
buyurdu.

6 Ocak 2013 Pazar

KİBİRDEN DOĞAN HASTALIKLAR...


Bir kimse, biraz bilgiliyse, ibadet de yapıyorsa, kibirden zor kurtulur. Bilgisiz insanı, hayvan gibi görür. Kendisi için sevdiğini başkası için sevemez. Hak ve hakikati başkalarından duysa kabul etmek istemez. Onların nasihatine, tavsiyesine uymayı nefsine yediremez. 

Bunun için hıkd, gazap, haset, riya, hicr, şematet, gadr, hıyanet, suizan gibi hastalıklardan kurtulamaz. Kibirlinin maruz kaldığı bu hastalıklar ise hafife alınamaz. 

Hıkd:
 Kibirli, başkalarına karşı kin ve düşmanlık besler, onlardan nefret eder. 
Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Üç şey bulunmayan kişinin günahlarının affı umulur. Bunlardan biri, din kardeşine hıkd etmemektir.) [Taberani]

Gazap:
 Kibirli, aşırı sinirlenince, küfre düşebilir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Gazap imanı bozar.) [Beyheki]

Haset:
 Kibirli, sevmediği kimsede bulunan nimetleri kıskanır, ondan çıkmasını ister. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: 
(Hasetten kurtulmak zordur. Haset ettiğiniz kimseyi hiç incitmeyiniz!) [İ. Ahmed]

Riya:
 Kibirli, ibadetini göstererek halkın sevgisini kazanmaya çalışır. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Riya ile ibadet edene, Kıyamette, "Ey kötü insan, bugün sana sevap yoktur. Dünyada kime ibadet ettiysen, sevabını ondan iste!" denir.) [İbni Ebiddünya]

Hicr:
 Kibirli, beğenmediği kimselere dargın durur, küser, onlarla olan dostluğunu bırakır. Halbuki, Müslümanın, üç günden fazla dargın durmaması gerekir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: 
(Sana darılana git, barış! Zulmedeni affet, kötülük edene iyilik et!)[Berika] 

Şematet:
 Kibirli, başkasına gelen belaya sevinir. Başkasına gelen belaya, zarara sevinenin aynı şeye maruz kalacağı hadis-i şerifle bildirilmiştir. [Tirmizi]

Gadr:
 Kibirli, verdiği sözde durmaz. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: 
(Sözünde durmayan kimsenin, Kıyamette kötü şekilde cezasını göreceği bildirilmiştir.) [Müslim]

Hıyanet:
 Kibirli, kendini emin, güvenilir tanıttıktan sonra, o emniyeti bozucu iş yapar. Hıyanetin zıddı emanettir. Emanete hıyanet etmek münafıklık alametidir. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: 
(Emin olmayanın imanı, sözünde durmayanın dini yoktur.) [Bezzar]

[Bu hadis-i şerif, emanete hıyanet edenin imanı kâmil olmayacağını, buna önem vermeyenin imanının kalmayacağını bildirmektedir.]

Suizan:
 Kibirli, mümin kardeşine kötü gözle bakar, kusurlarını araştırır, onun günah işlediğini zanneder. Dinimiz, suizandan kaçınılmasını, hüsnü zan etmeyi emretmiştir.

Kibirli, buna benzer birçok hastalıklara yakalanır. Her Müslüman kendinde hangi kötü huylar varsa, tespit edip çaresine bakmalıdır! 


5 Ocak 2013 Cumartesi

KİBRİN ZARARI..



Kibir, kendisini başkasından üstün görmektir. Hadis-i şerifte buyuruluyor ki: 
(Kibir, hakka razı olmamak ve insanları küçük görmektir.) [Müslim]

Fudayl bin Iyad hazretleri "Tevazu, ister cahilden, ister çocuktan duyulsa da hakkı tereddütsüz kabul etmektir" buyuruyor. Kabul edemeyen kibirlidir. Kibirli, kendini başkasından üstün görmekle, kalbi rahat eder. Burada başkasını düşünmez. Kendini ve ibadetlerini beğenir. Kibir; kötü huydur, haramdır. Allahü teâlâyı unutmanın alametidir. Çok kimse, bu kötü hastalığa yakalanmıştır. Kibirli olan, salih insan olamaz. 

Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki: 
(Kalbinde zerre kadar kibir olan Cennete giremez.) [Müslim]

(Yiyin, için, giyinin ve sadaka verin, fakat israftan ve kibirden sakının.)[İ. Mace]

(Nuh aleyhisselam, ölürken çocuklarına, “Şirk ile kibirden çok sakının” buyurdu.) 
[Hakim] 

(Kibir, İblisi Âdem aleyhisselama doğru secde ettirmemiştir.) [İ. Asakir]

Aklı olan, kendini ve Rabbini tanıyan, hiç kibredebilir mi? İnsan aşağılığını, acizliğini, Rabbine karşı her an izhar etmek mecburiyetindedir. Bunun için her an her yerde aczini göstermesi, tevazu üzere bulunması gerekir. Büyüklenerek ben demek feyz ve bereketi keser.

Hazret-i Ebu Bekir buyuruyor ki: 
Kibirden sakının. Topraktan yaratılıp, yine toprağa dönecek olan bir varlığın kibirlenmesi, bugün var, yarın yok olan bir varlığın kendini beğenmesi ne kadar anlamsızdır.

3 Ocak 2013 Perşembe

BU KEMİĞİ HAZİNELER TARTAMAZ....


Halinden çok fakir olduğu anlaşılan bir adam, oltayla balık tutuyordu. Tesadüfen oradan geçmekte olan ülkenin padişahı bu gariban adamla ilgilendi ve ona, "Oltana ben burada iken ilk takılan şey ne olursa sana onun ağırlığınca altın vereceğim" dedi. Biraz sonra oltaya takıla takıla ortası delik bir kemik takıldı. Hükümdar balıkçıya, "Ne yapalım, şansın bu kadar, oltana ağır bir şey takılmadı" diyerek onu da alıp saraya döndüler.

Saraya varınca adamlarına, balıkçıya elindeki kemiğin ağırlığınca altın vermelerini emretti. Kemiği terazinin kefesine koydular, öbür kefesine de altın koymaya başladılar. Beş, on, yirmi, elli diyerek altınları koydular ama kemik yerinden oynamıyordu. Görünüşte dört beş altını zor tartar göründüğü halde, tahminlerin on misli üzerinde altın koydular kemik bana mısın demedi. Altını doldurmaya devam ettiler, terazinin kefesi doldu taştı ama kemik tarafı yerinden kımıldamıyordu.

Bunda bir sır olduğunu anladılar. Âlim bir zat çağırıp bu sırrın ne olduğunu sordular. O mübarek zat kemiği eline alıp şöyle bir baktıktan sonra şu açıklamada bulundu:
"Bu kemik açgözlü bir insanın göz çukurudur. Siz bunu tartmak için bütün hazineyi koysanız yine tartamazsınız, yerinden oynamaz. Çünkü doymaz. Ama bir avuç toprak bunu doyurur."

Nitekim bir avuç toprak alıp terazinin kefesine koydu ve kemik yukarı kalkıverdi.

2 Ocak 2013 Çarşamba

KAVUŞMAK İÇİN...








Eğer doğudan uzaklaşmazsan batıya yaklaşamazsın. Batıdan uzaklaşmazsan doğuya yaklaşamazsın. Düşmandan uzaklaşmazsan dosta yaklaşamazsın. Birinden uzaklaşacaksın ki diğerine kavuşasın. Nefsinden uzaklaşan Allah’a kavuşur, Allah’tan uzaklaşan nefsine kavuşur.