30 Temmuz 2012 Pazartesi

YAHUDİYİ MÜSLÜMAN YAPAN TÖVBE...





Fudayl bin İyâd "rahmetullahi aleyh" hazretleri tövbesinden önce, hangi kervandan bir mal gasbetmişse, onların üzerine o kâfiledekilerin isimlerini yazar ve mallarını saklardı. Tövbe ettikten sonra o malları sâhiplerine götürüp helallaştı ve affını diledi. Yalnız Ebîverd şehrinde bir yahûdî hakkını helâl etmiyordu. Hiçbir teklifi de kabûl etmiyor, Fudayl bin İyâd'ı zor durumda bırakmak için olmayacak şartlar ileri sürüyordu. Ona; "Eğer hakkımı helâl etmemi istiyorsan, filân yerde kayalık bir tepe var. O tepeyi kazarak oradan kaldır. Oralar dümdüz olsun!" dedi. Fudayl bin İyâd hakkını helâl ettirmek için buna râzı oldu ve kazmaya başladı. Hazret-i Fudayl'ın bu gayreti sebebiyle Allahü teâlânın ihsânıyla, bir seher vakti rüzgâr çıktı ve orayı dümdüz etti.
Yahûdî bunu görünce hayretten dona kaldı. Bu sefer de; "Benden aldığın malımı iâde etmedikçe hakkımı helal etmeyeceğim." diye yemin etmiştim. Benim yastığımın altında altınlar var. Sana hakkımı helâl edebilmem için oradan altınları alıp bana vermen lâzım." dedi. Yahûdî yastığın altına çakıl taşları koymuştu. Fudayl elini yastığın altına soktu. Allahü teâlânın izniyle, çakıl taşları altın olmuştu. Bir avuç altını yahûdîye verdi. Yahûdî hayret içindeydi. "Sana hakkımı helâl etmeden önce bana İslâmı anlat!" dedi.
Fudayl; "Bu ne haldir?" diye sorunca yahûdî şöyle anlattı: "Ben Tevrat'ta; "Tövbesinde sâdık ve samîmî olanın elinde çakıl taşları altın olur." diye okudum. Aslında yastığın altında çakıl taşları vardı ve ben seni imtihân için öyle söylemiştim. Elinde, çakıl taşlarının altın olduğunu görünce anladım ki, senin dînin haktır ve tövbende sâdıksın." dedi ve îmân edip, müslüman oldu.    

29 Temmuz 2012 Pazar

RAMAZANDA SAĞLIKLI BESLENMEK....


Uzman doktorların verdiği bilgi şöyledir:

Ramazan ayında, dengesiz beslenen kişilerde halsizlik, depresyon, mide ağrısı, hazımsızlık, tansiyon düşmesi gibi birçok sağlık problemi görülebiliyor. Sahura kalkmamak veya sahurda fazla miktarda yağlı besinler almak, iftarda ise, çok miktarda ve çok çeşitli yemekler, kan şekerini hızla yükselten gıdaları almak, hızlı yemek yemek ve yeteri kadar su içmemek yanlıştır. İftar ve sahurda ağır ve yağlı gıdalar yerine hafif, posalı ve sebze ağırlıklı besinler tercih edilmeli. 


Bazı tavsiyelerimiz şöyledir:

1- Besin yönünden dengeli bir iftar sofrası hazırlamaya dikkat etmeli.

2-
 İftarda, ilk önce hafif, az yağlı gıdalar yenmeli. Çok yemek, boş olan mideye yüklenilmesine sebep olur. Bu durumda sindirim zorlaşır, midede ağırlık, ekşime, yanma, bulantı, bağırsaklarda kabızlık, şişkinlik gibi sağlık problemleri yaşanır. Bunun için ilk oruç açıldığında hurma, peynir, domates, zeytin, kepek ekmeği gibi kahvaltılıklar veya çorba, etli sebze yemeği gibi hafif yemeklerle iftara başlanmalı, sindirime zaman tanıyarak 15-20 dakika sonra az yağlı ızgara et yemeği, kuru baklagil, sebze yemeği, salata, ayran, cacık gibi yemeklerle devam edilmeli. 

3-
 Kan şekerini hızla yükselten beyaz ekmek, pirinç pilavı gibi glisemik indeksi yüksek olan gıdalar yerine bulgur pilavı, kepekli ekmek veya kepekli makarna gibi posalı, glisemik indeksi düşük besinleri tercih etmeli.

4- 
Yemekler yavaş yavaş, iyi çiğneyerek yenmeli.

5- 
İftarda kızartma ve yağlı gıdalar yerine ızgara, haşlama, buğulama gibi usullerle pişirilmiş hafif yemekler tercih edilmeli.

6- 
Tatlı yerine hamurlu, ağır tatlılar yerine sütlü tatlılar tercih edilmeli.

7- 
İftar ile sahur arasında 2-2.5 litre su veya sulu içecekler içilmeli.

8- 
Ara öğün yenecekse, meyve yemeli. 

9-
 Çay ve kahve, demirin emilimini azalttığı için, yemekten bir iki saat sonra içilmeli.

10-
 İftarda henüz karın doymadan sigara içilmemeli. En az 20 dakika sonra içilmeli. Vücutta hücreler gıda beklerken birden nikotin başta olmak üzere zehir yoğunluğu ile karşı karşıya kalır. Bu durumda kan pıhtılaşır ve kalp krizi riski artar. Oksijen taşıması gereken hücreler bir anda zehir taşımaya başladığından, beyin hücreleri başta olmak üzere çok sayıda hücre ölür. Vücutta ciddi anlamda zarar meydana gelir.

11- 
Akşamki yemekle iktifa edilmemeli, sahura mutlaka kalkılmalı, az da olsa sahurda yemek yenmeli ve hafif besinler tercih edilmeli. Çok uzun açlıklarda kan şekeri ve tansiyon düşer, boş midede asit salgısı artar. Ertesi gün ise aç kalma süresinin uzamasıyla metabolik hız düşer, halsizlik, baş ağrısı görülür. Bunun için geceyi ve ertesi günü aç geçirmemek için mutlaka sahura kalkılmalı. 

12-
 Sahurda yenilen besinlerin miktarı ve çeşidi çok önemlidir. Sahurda yağlı ve ağır besinler metabolizma hızı yavaş olduğundan vücuda alınan besinlerin yağa dönüşümü daha fazla olur. 
Ayrıca bu tür yağlı ve ağır besinler yenip ardından yatıldığında ciddi mide rahatsızlıkları görülebilir. Sahurda bunların yerine daha hafif, yağ oranı düşük, günlük alınması gereken protein ihtiyacının karşılanması bakımından protein içeriği yüksek, kan şekerini hızla yükseltmeyen kompleks şekerlerden oluşan bir öğün tercih edilmeli.
Süt, peynir, zeytin, kepekli ekmek, çorba, domates, salatalık, biber, reçel gibi kahvaltılık besinler veya süt, yulaf gevreği, meyve gibi besinlerden oluşan hafif bir öğün en uygunudur. Günlük su ihtiyacı 2-2.5 litredir ve bütün gün su içilemeyeceğinden dolayı sahurda bol sıvı alınmalı.


28 Temmuz 2012 Cumartesi

RAMAZANA HÜRMETİN NETİCESİ...






Ramazana hürmetin neticesi

Bir Ramazan günü idi. Müslüman mahallesinde oturmakta olan bir Mecusi’nin küçük çocuğu, oruçlu Müslümanların arasında ekmek yiyordu. Babası, çocuğun bu yaptığını görünce, (Oğlum Müslümanların arasında yemek yenir mi? Onlar bu günlerde oruç tutarlar, bu günler onların mübarek günleridir, saygı göstermek lazım) diyerek azarladı ve (Git evde ye) diyerek çocuğu eve gönderdi.

Bu olaydan birkaç sene sonra bu Mecusi öldü. Ölümünden sonra o şehirdeki bir Müslüman rüyasında bunu Cennet-i âlâda gördü. Mecusiye, (Nasıl oldu da bu nimete eriştin! Biz seni Mecusi bilirdik. Hatta öldüğün zaman, cenaze namazını bile kılmadık) dedi.

O da şu cevabı verdi:
“Evet! Doğru söylüyorsun. Ben bir Mecusi idim. Fakat bir gün küçük oğlum, Müslüman mahallesinde, onlar oruçlu olduğu halde yemek yiyordu. Ben çocuğun onların gözleri önünde ekmek yemesine müsaade etmedim. Müslümanların hürmet ettiği bir şeye, ben de hürmet ettiğim için; Cenab-ı Allah, hasta yatağımda beni Müslüman olmakla şereflendirdi. Müslüman olarak öldüğüm için bu nimete kavuştum.”

26 Temmuz 2012 Perşembe

ORUÇ'U BOZAN ŞEYLER....



Ramazan orucunu bozup, yalnız kaza gerektiren şeyler şunlardır: 
1- Boğaza kar ve yağmur kaçması, 
2- Astım spreyi kullanmak, 
3- Zorla bozdurulmak, 
4- Burna sıvı ilaç koymak, 
5- Burna kolonya çekmek, [Koklamak bozmaz.] 
6- Mukimken oruca başlayıp, sefere çıkınca yiyip içmek, 
7- Ud ağacının, amberle tütsülenip dumanının çekilmesi, 
8- Başkasının içtiği sigara dumanını isteyerek çekmek, 
9- Kulağın içine ilaç damlatmak, kulağı ilaçlı suyla yıkamak, 
10- Derideki açık yaraya konan sıvı ilacın sindirim yoluna girmesi, 
11- Vücuda ilaç şırınga etmek, 
12- İsteyerek, zorlayarak ağız dolusu kusmak, 
13- Dişi kanayanın ağzındaki kanı yutması veya tükürükle eşit miktarda karışık kanı yutması, 
14- İmsak vaktinin bittiğini bilmeden yiyip içmek, 
15- Güneş battı zannederek orucunu bozmak, 
16- Dişlerin arasında kalan nohut kadar şeyi yutmak, 
17- Buruna çekilen suyun ağızdan çıkması, 
18- Abdest alırken boğaza su kaçması, 
19- Kâğıt, taş, pamuk, ot, pişmemiş pirinç gibi ilaç ve gıda olmayan şeyi yutmak, 
20- Makattan veya kadınların önden fitil kullanması, 
21- Oruçlu olduğunu unutup yediğinde, orucu bozuldu sanarak, bilerek yemeye devam etmek, 
22- İmsak vaktinden sonra niyet edenin, gün içinde orucunu kasten bozması, 
23- Denize girince veya guslederken makattan su girmesi, [Hanbeli’de bozmaz.] 
24- Dil altına konan ilacı emmek, 
25- Makata konan pamuğun veya başka şeyin hepsinin içeri girmesi, 
26- Basur memesinin, taharetlendikten sonra, ıslak olarak içeriye girmesi, 
27- Mastürbasyon yapmak, 
28- Vücuda giren ultrason veya endoskopi cihazında ilaç, merhem olması, 
29- Lavman yaptırmak, [Mâlikî’de bozmaz.] 
30- Özel olarak su buharı teneffüs etmek, 
31- Yaş parmağı, ön veya arka tarafa sokmak, [Hanbeli’de bozmaz.] 
32- Burundan genze giden kanı yutmak, 
33- Açlığa veya susuzluğa dayanamayarak yiyip içmek, 
34- Bayılanı ayıltmak için veya uyuyanın ağzına su akıtmak.




24 Temmuz 2012 Salı

AZICIK KİBİR...



Evliyânın büyüklerinden Emîr Gilâl rahmetullahi aleyh hazretleri Buhara’da Kasr-ı Ârifân denilen yerde talebeleri ile birlikte dergahta sohbet ediyordu.

Bir kış günü, dışarıda kar lapa lapa, fırtına, soğuk, kış kıyamet, içeride de büyükçe bir odun sobası yanıyor. İçerisi sıcak ve üzerinde çay demlenmiş. İşte o soğuk fırtınalı günde Şâh-ı nakşibend Behâeddîn-i Buhârî rahmetullahi aleyh, hocasının sevgisi kalbine düşmüş, nefes nefese, yara bere içerisinde, yarı donmuş vaziyette çok uzaklardan gelip kendisini dergâhın kapısına zor atıyor. Tabii gürültü olunca, içeride sohbet etmekte olan Emîr Gilâl hazretleri buyurur ki:
- Nedir o gürültü bakın bakalım!

Talebeleri bakıp cevap veriyorlar:
- Buz tutmuş hâlde gelen Behâeddîn-i Buhârî’dir efendim.
- Niçin gelmiş ki? Sokmayın içeriye, geldiği yere dönsün!
Giden talebesi zorda kalarak hocasının emrini bildiriyor:
- Kabul edilmediniz, geriye dönün!
O sıra  Behâeddîn-i Buhârî  hazretleri düşüp orada kalıyor. Herkes dağılıp gidince, gece Emîr Gilâl hazretleri bir ara dışarı çıkıyor. Canlılık alâmeti olan yumuşak bir nesneye bastığını fark ediyor. Eğilip bakınca ne görsün? Bu Behâeddîn-i Buhârî hazretlerinden başkası değil. Onu kucaklıyor, içeriye alıyor, yüzünü gözünü temizliyor, sıcak çorbasını içiriyor, bütün sıkıntılarının gitmesi için elinden geleni yapıyor. Behâeddîn-i Buhârî hazretleri kendisine gelince, kendi kendine; “Ben neredeyim?” diyor. “İyi yerdesin.” diye cevaplıyorlar.
- Biraz evvel dışarı atılmışken, şimdi içeride, hem de kucağınızdayım, bu şefkatin hikmeti nedir?

Emîr Gilâl hazretleri kulağına eğilip buyurur ki:
- Behâeddîn! Her şeyin iyi idi, fakat henüz kibrin kırılmamıştı. Başka çârem yoktu. O çıkmadan oraya faydalı bir şey giremez. Onun için kısa yoldan onun çıkmasını istedim. Şimdi, kalbimde ne varsa senin olsun.

İşte o zaman Behâeddin-i Buhârî hazretleri oluyor.  


20 Temmuz 2012 Cuma

HAYAT DÜSTURLARIMIZ...HAYIRLI RAMAZANLAR....




Allahü tealanın sevgisine kavuşmağa çalışana “Sâlih” denir. Kavuşmuş olana “Velî-Evliya” denir. Kavuşmuş ve kavuşdurabilene “Mürşid” denir.

-İnde zikrissâlihîn tenzîlürrahme. Allahü tealanın dostlarının anıldığı yere rahmet-i ilâhi nâzil olur. Yani, oradakilere Allahü teala merhamet eder, günahı olanları afveder. Günahı olmayanları da kendisine yaklaştırır. Allahü tealaya yaklaşmak demek, O’nun sevgisini kazanmak demektir.

-Allaha yaklaşmak, Allah’ın sevgisine rızasına kavuşmak demekdir.

-Allahü tealanın sevgili kullarının rızası Allahü tealanın rızasıdır. Onların öfkesi, Allahü tealanın gadabıdır.

-Bir kul Allah için bir adım atsa, Allah’ın sevgili kulları ona bin adım yaklaşırlar.

15 Temmuz 2012 Pazar

ÇOK TÖVBE ETMELİ....


Muhammed Ma’sûm-i Fârûkî “rahmetullahi aleyh” hazretleri buyurdular ki; 
 
Allahü teâlânın rızâsını kazanmak için can atarak gayret göstermek, vakti zikir ve tefekkür ile geçirmek lâzımdır. Gecelerin karanlığını istiğfar ile aydınlatmalı (geceleri çok tövbe etmeli) ve bu  az vakitte (dünyâ hayâtında) âhıret azığını hazırlamalıdır.
 
Bid’at ehline Resûlullah (sallallahü aleyhi ve sellem) la’net edip; “Allahü teâlânın, melâikenin ve bütün insanların la’netleri üzerine olsun.” buyurdu.
 
Hadîs-i şerîfte buyuruldu ki: “Bid’at ehline buğz için ondan yüz çeviren kimsenin kalbini, Allahü teâlâ îmân ve emân ile doldurur. Bid’at sâhibini sürûr ile (neş’e ile) karşılayan, İslâmiyeti hafife almış olur." 
Bid’atler yayılıp sünnetler terkedildiği zulmetli zamanda, İslâm ilimlerinin tahsîli ve neşri en mühim işlerdendir ve Muhammed  aleyhisselâmın sünnetini yaymak en büyük maksattandır.
 
Günahlardan hemen sonra tövbe yapılırsa ve tövbe günahtan sonra üç saat içinde yapılırsa o günah amel defterine yazılmaz.     



6 Temmuz 2012 Cuma

FİTNEYE SEBEP OLMAK HARAMDIR.



İlmi siyaset diye bir ilim var, o ilmi bilmeyen her zaman rezil olur. Müdara ilmi var, bunu da bilmeyen sıkıntılara girer. Fitneye sebep olmak haramdır. Hadis-i şerifte(Ehli olmayana ilim öğretmek domuza inciden gerdanlık, kolye takmaya benzer) buyuruluyor. Bilmeyene dinden bahsetmek fitneye de sebep olur.

İnsanlara akılları ölçüsünde, anlayacağı şekilde, anlayacağı kadar konuşmak lazım. Aynı tabip gibi olmak lazım. Tabip ne yapıyor? Önce hastayı dinliyor, muayenesini yapıyor. Gerekirse röntgen çektiriyor, tahlil yaptırıyor. Ancak hastalığı teşhis ettikten sonra lüzumlu ilacı veriyor. Aç karnına veya tok karnına içeceksin, suyla içeceksin, sütle içeceksin diyor. Şunları şu kadar yiyeceksin, şunları yemeyeceksin diyor. Yani perhiz yapacaksın diyor. Yani hastanın, hastalıklarını doğru teşhis edip, doğru ilacı, doğru zamanlarda veriyor. Bunları yapmazsa, yahut eksik veya yanlış yaparsa, hastasına zarar verebilir, hatta ölümüne sebep olabilir. 

Dini anlatmak, öğretmek de buna benziyor. Üstelik faydası veya zararı daha fazla, mukayese bile edilmez. Ebedi Cennet nimetleriyle Cehennem azaplarıyla, dünyadaki rahatlık veya sıkıntı hiç mukayese edilir mi? Ehliyeti olmadan her önüne gelenin doktorluk yapamıyacağı gibi herkes de dini anlatamaz. İslam âlimlerine uymak lazım, dört hak mezhepten birine uymak lazım. Onlar da dinin mütehassıslarıdır. O mübarek insanlara uyan rahat eder, uyan doğruya kavuşur, uyan hem dünya hem ahiret saadetine kavuşur. Hacısı da hocası da, âlimi de cahili de bu büyük zatlara tâbi olmalıdır. Hem kendi rahat eder, hem de insanlara iyilik eder, kötülük etmemiş olur. Kaş yapayım derken göz çıkartmamış olur. 

3 Temmuz 2012 Salı

BERAT GECESİNİN ÖNEMİ...



Berat gecesi, Şaban ayının 15. gecesidir. Tefsirlerde Kur’an-ı kerimin, Levh-il-mahfuza bu gece indirildiği bildirilmektedir. Âyet-i kerimede mealen buyuruluyor ki:
(Apaçık olan Kitab’a andolsun ki, biz onu [Kur’anı] mübarek bir gecede indirdik. Elbette biz insanları uyarmaktayız.) [Duhan 2,3]

Her sene, Şaban ayının on beşinci Berat gecesinde, o senede olacak şeyler, ameller, ömürler, ölüm sebepleri, yükselmeler, alçalmalar, yani her şey Levh-i mahfuzda yazılır. Resulullah efendimiz, bu gece, çok ibadet, çok dua ederdi.

Şaban ayında niçin çok oruç tuttuğu sorulduğu zaman Resulullah efendimiz buyurdu ki:
(Şaban öyle faziletli bir aydır ki, insanlar bundan gafildir. Bu ayda ameller, âlemlerin Rabbine arz edilir. Ben de amelimin oruçluyken arz edilmesini isterim.) [Nesai]

Bu konudaki hadis-i şeriflerden bazıları şöyledir:
(Berat gecesi göklerin kapıları açılır, melekler müminlere müjde verir ve ibadete teşvik ederler.) [Nesai, Beyheki, A, Münziri]

(Ramazandan sonra en faziletli oruç, Şaban ayında tutulan oruçtur.) 
[Tirmizi]

(Şaban ayında üç gün oruç tutana, Hak teâlâ, Cennette bir yer hazırlar.) [Ey oğul ilmihali]

(Şu beş gecede yapılan dua geri çevrilmez: Regaib gecesi, Berat gecesi, Cuma gecesi, Ramazan ve Kurban Bayramı gecesi.) [İ.Asakir]

(Allahü teâlâ, Şaban ayının 15. gecesinde rahmetiyle tecelli ederek, kendisine şirk koşan ve Müslüman kardeşine kin güdenler hariç herkesi affeder.) [İbni Mace]

(Şabanın 15. gecesini ibadetle, gündüzünü de oruçla geçirin! O gece Allahü teâlâ buyurur ki: “Af isteyen yok mu, affedeyim. Rızk isteyen yok mu, rızk vereyim. Dertli yok mu, sıhhat, afiyet vereyim. Ne isteyen varsa istesin, vereyim.”
 Bu hâl, sabaha kadar devam eder.) [İbni Mace]

(Şaban ayının 15. gecesi, rahmet-i ilahi dünyayı kaplar, herkes affolur. Ancak haksız yere müslümanlara düşmanlık besleyen ve Allahü teâlâya ortak koşan mağfiret olunmaz.)
 [Beyheki]

(Cebrail aleyhisselam gelip, “Kalk, namaz kıl ve dua et! Bu gece Şaban ayının 15. gecesidir” dedi. Bu geceyi ihya edenleri Allahü teâlâ affeder. Yalnız, müşrik, büyücü, falcı, cimri, kinci, müşahin, içkici, faizci ve zaniyi affetmez.) [Taberani] (Müşahin, bid’at ehli demektir.)

(Rahmet kapıları dört gece açılır. O gecelerde yapılan dua, reddolmaz. Ramazan ve Kurban bayramının birinci gecesi, Berat ve Arefe gecesi.) [İsfehani]

(Allahü teâlâ Berat gecesinde, kâfirler hariç, müminleri mağfiret eder. Kindarları da, bu huylarını bırakıncaya kadar mağfiret etmez.)
 [Taberani, Beyheki]

(Allahü teâlâ, Şabanın 15. gecesinde müşrik ve müşahin hariç herkesi affeder.) 
[İbni Mace]

(Allahü teâlâ, Şabanın yarısının 
[Berat] gecesinde, dünya semasına tecelli eder. Benikelb kabîlesinin koyunlarının kıllarından daha çok kimsenin günahlarını affeder.) [İbni Mace, Tirmizi]

(Dört gecenin gündüzü de gecesi gibi faziletlidir. Allahü teâlâ, o günlerde dua edenin isteğini geri çevirmez, onları mağfiret eder ve onlar bu günlerde bol ihsana nail olurlar. Bunlar: Kadir gecesi, Arefe gecesi, Berat gecesi, Cuma gecesi ve günleri.)
[Deylemi]

(Allahü teâlâ, Şaban ayının 15. gecesinde rahmetiyle tecelli ederek kendisine şirk koşan ve Müslüman kardeşine kin güdenler hariç herkesi affeder.) 
[İbni Mace]