31 Aralık 2012 Pazartesi

YILBAŞI VE NOEL...


"Bu gecenin diğer gecelerden farkı yoktur..."
 
(Birgivî vasıyyetnâmesi)nde diyor ki: Kâfirlerin  ibâdet olarak yapdıklarını ve kâfirlik alâmeti olan ve islâmiyyeti inkâr etmek ve inanmamak alâmeti olan ve tahkîr etmemiz vâcib olan şeyleri yapan ve kullanan kâfir olur. Bunlar, ölümle veyâ bir uzvun kesilmesi ile veyâ bunlara sebeb olan, şiddetli dayak, habs, bütün malını almak ile tehdîd edilmedikce kullanılamaz. Bunlardan meşhûr olanlarını bilmiyerek veyâ şaka olarak veyâ herkesi güldürmek için yapan da, kâfir olur. Meselâ, papasların ibâdetlerine mahsûs şeyi kullanmak küfr olur. Buna (Küfr-i hükmî) denir. Onlara mahsûs olan şeyleri kullanmanın küfr olduğu, islâm âlimlerinin temel kitâblarında yazılıdır. Din cahilleri, müslümânları aldatmak için, kâfirlerin âdetlerini, bayramlarını, müslümân âdeti, müslümânların mubârek günü diyerek, bunların gâvurluk ve kâfirlik olduğunu örtmeğe uğraşıyorlar. Büyük Kostantinin hıristiyanlık dînine karışdırdığı Noel gecesini ve Cemşîdin ortaya çıkardığı Nevruz günü mecûsî bayramını, millî bayram olarak tanıtıyorlar. Müslümânların bu günlerde bayram yapmalarını istiyorlar. Genç ve sâf müslümânlar bunlara aldanmamalıdır. Güvendikleri hâlis müslümânlara, namâz kılan akrabâlarına, dînini bilen baba dostlarına sorup öğrenmelidir. Bugün bütün dünyâda, gerek îmânı ve küfrü tanımakda, gerekse ibâdetleri doğru yapmakda, câhillik özr değildir. Meşhûr olan din bilgilerini bilmediği için aldanan, Cehennemden kurtulamıyacakdır. Allahü teâlâ, bugün, dînini dünyânın her tarafına duyurmuş, îmânı, halâli, harâmı, farzları, güzel ahlâkı öğrenmek pek kolaylaşmışdır. Bunları, lüzûmu kadar öğrenmek farzdır. Öğrenmeyip câhil kalan farzı terk etmiş olur. Öğrenmeğe lüzûm görmiyen, ehemmiyyet vermiyen kâfir olur.
 
İmâm-ı Rabbânî hazretleri "kuddise sirruh" 3. cild, 41. mektûbunda buyuruyor ki: Hindûların bayram günlerine [ve ateşe tapınanların Nevruz günlerine ve hıristiyanların Noel gecelerine ve diğer paskalyalarına] hurmet etmek ve o zamânlarda, onların âdetlerini, onlar gibi yapmak, şirk olur. Küfre sebeb olur. Kâfirlerin bayramlarında, müslümânların câhilleri ve hele kadınlar, kâfirlerin yapdıklarını yapıyor ve bu günleri, müslümân bayramı zan ediyor ve kâfirler gibi, birbirlerine hediyye gönderiyorlar. Eşyâlarını, sofralarını kâfirlerin yapdığı gibi, süslüyorlar. O geceleri, başka gecelerden ayırd ediyorlar. Bunlar hep şirkdir, kâfirlikdir. Sûre-i Yûsüfdeki âyet-i kerîmede meâlen, (Biz, Allahü teâlânın varlığına, birliğine, herşeyi yaratan O olduğuna inandık, müslümân olduk diyenlerin çoğu, başkalarına ibâdet ve itâ’at ederek ve dahâ birçok hareketleri ve sözleri ile, müşrik oluyorlar) buyuruldu. 
 
Noeli kutlamak asla caiz değildir. Fakat, Noel ile ilgisi olmayan yılbaşında bir Müslümana tebrik kartı yazıp, yeni bir yılın insanlık için, Müslümanlar için hayırlı olmasını dilemek günah değildir. Yahut, (yeni yılın kutlu olsun) diyene, (seninki de kutlu olsun) demek günah olmaz. Bu inceliği anlamalıdır!
 
Müslüman her gece neleri yapıyorsa, bu gece de onları yapmalıdır! Sanki mübarek geceymiş gibi mevlid okutmak, sohbetler düzenlemek uygun değildir. Bu gecenin diğer gecelerden farkı yoktur. Bu geceye değer veriyormuş gibi hareket etmek doğru değildir.

30 Aralık 2012 Pazar

ALLAHÜTEALANIN SEVDİĞİ KUL...



Peygamber efendimiz, (Cömertlik, dalları dünyaya sarkmış bir Cennet ağacıdır. Kim bu ağacın bir dalına tutunursa, bu dal onu Cennete götürür. Cimrilik de, dalları dünyaya sarkan Cehennem ağacıdır. Bu dalın birine yapışan, Cehenneme gider) buyuruyor.

Allahü teâlâ, her cins güzelliği cömerde vermiştir. Kötü bile olsa, herkes onu cömerttir diye över. Takva sahibi olan biri, cimriyse, kimse onu sevmez. Bu hususta bir kelam-ı kibar vardır:
Essahîü habîbullah, velev kâne fâsıkan. El-bahîlü adüvvullah, velev kâne ârifen.

Yani, cömert fâsık da olsa, Allahü teâlânın sevgili kuludur. Cimri ise, ârif de olsa, âbid de olsa Allahü teâlânın düşmanıdır. 

Kökü Cennette olan cömertlik ağacının bütün dalları dünyaya inmiştir. Cömertler, o ağacın dalına yapışmıştır veya dal ona yapışmıştır. Vefat edince, o ağaç onu Cennete çeker.

Cömert, verirken sanki şuuru yerinde olmaz. Şuursuzca verir, âdeta saçar. İşte asıl cömertlik budur. Öyle ölçerek, sayarak, şu da bana kalsın diyerek vermek, gerçek cömertlik değildir. Böyle de olsa, vermekten çekinmemeli. Çünkü Peygamber efendimiz, yemin ederek, (Hayra vermekle mal eksilmez) buyuruyor.

28 Aralık 2012 Cuma

DUA NİÇİN KABUL OLMAZ 2...



Evliyayı vesile ederek, dua etmeli. Buhari’deki hadis-i şerifte, duanın kabul olması için, Peygamberleri ve salihleri vesile etmek gerektiği bildirilmektedir. (Hısn-ül-hasin) 
Mesela silsile-i aliyyenin isimleri okunup onların hürmetine dua edilmeli.
Din kardeşine gıyabında dua etmeli. Hadis-i şerifte buyuruldu ki:
(Müminin din kardeşi için, arkasından yaptığı hayır dua kabul olur. Bir melek, Allah bu iyiliği sana da versin der. Meleğin duası reddedilmez.)[İbni Ebi Şeybe] 

Beş vakit namazı doğru ve severek kılmalı ve sonra dua etmeli. Hadis-i şerifte buyuruldu ki: 
(Beş vakit namazlardan sonra yapılan dua kabul olur.) [Buhari]

Yine hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ buyuruyor ki: büyüklenmeyen, gününü Allah’ı anmakla geçiren, 
[Allah’ın razı olduğu işleri yapan] günahta ısrar etmeyip istiğfar eden, aç doyuran, garibi koruyan, küçüğe merhamet, büyüğe saygı gösterenlerin namazlarını kabul ederim. Böyle bir kimselerin istediklerini veririm, dua ederlerse, dualarını kabul ederim.) [Darekutni]

(Gizli-açık çok sadaka verin ki rızkınız bollaşsın, yardıma mazhar olasınız ve duanız kabul edilsin.) 
[İbni Mace]

(Allahü teâlâ, duanızı kabul eder. Dua ettim, hâlâ duam kabul olmadı diye acele etmeyiniz! Allah’tan çok isteyiniz! Çünkü kerem sahibinden istiyorsunuz.)
 [Buhari]

(Kim, Yunus aleyhisselamın balığın karnında iken ettiği duayı okursa, duası kabul olur.)
 [Tirmizi]

(Birinize dert ve bela gelince, Yunus Peygamberin duasını okusun! Allahü teâlâ onu muhakkak kurtarır. Dua şudur: “La ilahe illa ente sübhaneke inni küntü minezzalimin”)
 [Tirmizi]

(Duasının kabul olmasını isteyen, darda kalanı ferahlandırsın!) 
[İbni Ebiddünya] 

(İstiğfara devam eden, her türlü sıkıntıdan ve geçim darlığından kurtulur, ferahlığa çıkar, ummadığı yerden rızka kavuşur.) 
[Nesai]

(Sıkıntılı iken duasının kabul edilmesini isteyen kimse, refahta iken çok dua etsin!) 
[Tirmizi]

(Sıkıntılı veya borçlu bir kimse, bin kere "La havle ve la kuvvete illa billahil aliyyil azim" derse, Allahü teâlâ işini kolaylaştırır.) 
[Şir’a]


HAYIRLI CUMALAR...

27 Aralık 2012 Perşembe

DUA NİÇİN KABUL OLMAZ...



Şartlarına uygunsa dua kabul olur. Hadis-i şerifte, (Rabbiniz kerimdir, kendine açılan eli boş çevirmekten hayâ eder, edilen duayı kabul eder) buyuruldu. (Tirmizi)

Duanın kabul olması için bazı hususlara dikkat etmek gerekir. Sebeplere yapışmadan istemek kuru bir temennidir. Yapılacak işlerden bazıları şöyledir: 
Önce günahlara tevbe etmeli, istiğfar okumalı, sadaka vermeli, imanını düzeltmeli, duanın kabul olacağına inanmalı, iki diz üzerine kıbleye karşı oturup, duaya başlarken, Sübhane Rabbiyel aliyyil a’lel vehhab demeli, euzü besmele çekip hamd ve salevat okumalı, duayı üçten fazla söylemeli! Kabul olmadı diyerek ümit kesmemeli, kabul olana kadar uzun zaman tekrar etmelidir! (Feraid)
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Emr-i marufu bırakırsanız dualarınız kabul olmaz.) [Bezzar]

(Bid'at ehlinin duası ve ibadetleri kabul olmaz.) [Deylemi]

(Kızını fasıkla evlendirenin duası kabul olmaz.) [Şir’a]

Farzları yapmayanın, mesela namaz kılmayanın duası kabul olmaz. 
Haramlardan sakınmayanın duası kabul olmaz. Ebülleys-i Semerkandi hazretleri, (Haram yiyenin, gıybet edenin ve haset edenin duası kabul olmaz) buyuruyor. Hadis-i şerifte de, (Duanın kabul olması için, yenilen ve giyilen helal olmalıdır) buyuruluyor. (Tergib-üs-salât)
İhlaslı ve salih olmaya çalışmalı. Kur’an-ı kerimde mealen buyuruluyor ki: 
(İhlaslı olarak dua edin!) [Mümin 14, 65]

(Allahü teâlâ, ancak takva sahiplerinin [salihlerin amellerini, dualarını] kabul eder.) [Maide 27]

26 Aralık 2012 Çarşamba

BİZİ HATIRLARSAN BİZDE SENİ HATIRLARIZ...




Bir gün Abdülhâlık Goncdüvânî’nin huzûruna uzak yerden bir misâfir, biraz sonra da yanlarına, güzel sûretli, temiz giyimli bir genç geldi. Abdülhâlık hazretlerinden duâ isteyip hemen ayrıldı.
 Misâfir;
Efendim! Bu gelen genç kimdi acaba? Gelmesi ile gitmesi bir oldu, dedi.
Abdülhâlık Goncdüvânî de;
“Bizi ziyârete gelip duâ isteyenlerden biri idi, buyurdu.
 Misâfir hayret etti ve
(Efendim! Son nefeste îmân selâmeti ile gidebilmemiz için bize de duâ buyurur musunuz?) diye niyâzda bulundu.
 Bunun üzerine Abdülhâlık Goncdüvânî hazretleri: (Her kim farzları eda ettikten sonra duâ ederse, duâsı kabûl olur. Sen, farz olan ibâdeti yaptıktan sonra duâ ederken bizi hâtırlarsan, biz de seni hâtırlarız. Bu durum hem senin, hem de bizim için duânın kabûl olmasına vesîle olur), buyurdu.

25 Aralık 2012 Salı

300 ALTIN EDEN KEKLİK...


Osmanlı Padişahı Yavuz Sultan Selim, tebdili kıyafet yapmış, Kuşlar Çarşısı'nı geziyormuş.
Avcılar avladıkları kuşları, tuzakçılar yakaladıkları maharetli, eğitimli, güzelim kuşları satıyorlar.
Bir ara gözü kekliklere ilişir padişah'ın. Bir grup kekliğin üzerindeki varakta, "Tane işi satış fiyatı 1 altın" yazıyor. Hemen yanı başlarında asılı, adeta altın kafes içinde bir keklik daha var ki, fiyatı; 300 altın. Padişahın gözü 300 altınlık kekliğe takılır...

"Hayırdır" der satıcıya, "Bunun diğerlerinden ne farkı var ki, bunlar 1 altın, bu 300 altın?"

Satıcı:
"Bu keklik hususi eğitimli beyim, pek güzel ötüyor, sesi bir yana, bunun ötüşünü duyan ne kadar keklik varsa hepsi onun etrafına doluşuyor." diyor..."Tabii bu arada avcılar da o etrafa doluşan keklikleri daha rahat avlıyorlar" diye ekliyor. 

"Satın alıyorum" diyor Padişah, "Al sana 300 altın..." 

Parayı veriyor; hemen oracıkta kekliğin kafasını koparıyor. 

Adam şaşırıp, "Ne yaptınız, en maharetli kekliğin kafasını koparttınız, yazık değil mi" diye dövünürken; 

Padişah gürlüyor : 

"NESLİNE İHANET EDENİN SONU ÖLÜMDÜR!"




24 Aralık 2012 Pazartesi

KÜFRE DÜŞMEKTEN SAKINMALI....

                             

Küçük günaha devam, büyük günah olur. Büyük günaha devam, küfre götürür. Bir günahı beğenmek veya hafife almak küfür olur. İnsan, küfre, şirke bulaşmadan günah denizinde boğulsa bile, çektiği dünya sıkıntıları, ölüm acısı, kabir ve mahşer sıkıntıları bunların hepsini temizler. Fakat biraz küfür bulaşıklığı varsa, mutlaka Cehenneme girip cezasını çeker, temizlendikten sonra Cennete girer. Onun için imanı gideren işlerden ve sözlerden çok sakınmalıyız. Herhangi bir günahı hafif görmek küfürdür. Haram işleyen değil, küfre giren affolmaz. Âhir zaman, yani bu devir, Müslümanlar için çok tehlikelidir. Zira haramla helâl ayrılamayacak kadar birbirine karışmış, üstelik insanın tabiî yaşayışı hâline gelmiştir. Günahı çekinmeden, sıkılmadan rahatça işliyor. İşte haramı meşru gören, (Bu normaldir, bu zamanda artık böyle olur) diyen, kâfir olur, sonsuz azapta kalır. Allahü teâlâ, (Kâfirleri ebediyen affetmeyeceğim) buyuruyor.
Küfre düşmekten, kâfir olmaktan çok korkmalı. Çünkü (İmansız ölmekten korkmayan imansız ölür) buyuruluyor. Her hâl ve hareketimizde, (Bu iş, bu söz bizi küfre götürür mü, götürmez mi?) diye çok düşünmeliyiz. İslamiyet’le alay eden bir karikatüre, bir resme, bir espriye isteyerek gülen kâfir olur. Onun için Peygamber efendimiz, (Gülerek günah işleyen, ağlayarak Cehenneme gider) buyurmuştur. İman gidince nikâh da gider. O hâlde sabah akşam, küfre düşmekten korunmak, Allahü teâlâya sığınmak için(Allahümme innî ürîdü en üceddidel îmâne vennikâha tecdîden bi-kavli lâ ilâhe illallah Muhammedün resûlullah) duasını okumalı. İki şahit yanında okunursa, imanın yanında nikâh da tazelenmiş olur.

İslamiyet, öğrenmek, öğrendiklerini Allah için yapmak ve Allah için başkalarına anlatmak dinidir. Anlatılmazsa vebali büyüktür. Çünkü önce dinimizi öğrenip amel edeceğiz, sonra başkalarına öğreteceğiz. Eğer öğrendiklerimizi kendimiz yapmadan, başkalarına (Siz yapın!) dersek, yanlış olur. Kur’an-ı kerimde, (Yapmadıklarınızı niçin söylersiniz?) buyuruluyor. Onun için ilmiyle âmil olmayanların nasihatleri, bir kulaktan girip ötekinden çıkar. İhlaslı olmadığı, kalbden çıkmadığı için kalblere tesir etmez.

23 Aralık 2012 Pazar

...






Ne hatasız kul olur, ne de dikensiz gül,
Kırılsa tamir olmaz, sırça köşktür gönül.



21 Aralık 2012 Cuma

GIYBET...




Gıybet, adam çekiştirmek demektir. Birisini gıybet etmenin, ölmüş insanın etini yemek gibi olduğu bildirildi. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:

(Miraca çıkarıldığımda, bakırdan tırnaklarıyla yüzlerini ve göğüslerini tırmalayan kimseler gördüm. 
"Bunlar kim" dedim. Cebrail aleyhisselam,"Gıybet ederek insanların etini yiyen, şahsiyetlerini zedeleyen kimselerdir" dedi.)[Ebu Davud]

(Bir cemaat içinde bulunurken, bir kimse hakkında gıybet edildiğini görürsen, o kimse için yardımcı ol. Ve cemaatı da ondan men etmeye çalış veya oradan kalk git.) 
[İ.Ebiddünya]

(Din kardeşinin yüzüne söylemekten hoşlanmayacağın şey gıybettir.)
[İbni Asakir]

(Bir kimsenin yanında din kardeşi gıybet edilir de, yardıma muktedirken ona yardım etmezse, Allahü teâlâ o kimseyi dünya ve ahirette rezil eder.) 
[İbni Ebiddünya]

(Bir kimsenin malı az, çoluk çocuğu çok, namazı güzel olursa ve Müslümanları gıybet etmezse, kıyamette onunla yan yana oluruz.)
[Hatib]

(Falancanın boyu kısadır) diyen birisine, Peygamber efendimiz, (Bu sözün denize atılsa, denizi kokutur) buyurdu. (Tirmizi)
Gıybet, insanın sevaplarının azalmasına, başkasının günahlarının kendine verilmesine sebep olur. Bunları her zaman düşünmek, gıybet etmeye mani olur.
(İslam Ahlakı)

Hayırlı Cumalar..

20 Aralık 2012 Perşembe

KOKU SÜRÜNMEK...

                                     


Koku sürünen, iyi giyinen; dünya lezzeti için veya gösteriş yapmak, öğünmek için yahut yabancı kadın ve kızlara şık görünmek için güzel giyinirse, günah işlemiş olur. 

Kadının, kocasına karşı, meşru olan ziynetlerini takarak, güzel koku sürünerek süslenmesi gerekir ve çok sevaptır. Kadınların sokağa çıkarken sürünmeleri haramdır. Kadınların koku sürmesi erkekleri cezbeder. İki hadis-i şerif meali şöyledir:
(Bir kadın, cezbedici koku sürer ve erkekler de ona bakarsa, evine gelinceye kadar Allahü teâlânın gazabında olur.) [Taberani]

(Bir kadın, güzel kokular sürünüp, [kürk ve deri gibi] göz alıcı güzel elbiseler giyerek, bir toplumun önünden geçerse, o kadın zina işlemiş gibi günaha girer.) [İbni Hibban]

Bu kimse, sünnet olduğu için güzel koku sürünür, şık giyinirse; camiye saygı için, camide yanına oturan Müslümanları incitmemek için, temiz olmak için, sıhhatli olmak için, İslam’ın vakarını, şerefini korumak için niyet edince, her niyeti için ayrı sevaplar kazanır. Her mubah işte, hatta yiyip-içmede, uyumada ve helaya girmekte bile iyi niyet etmelidir. Niyetine göre sürme çekmek de günah veya sevap olur. Bir hadis-i şerifte, (Kişi gözünün sürmesinden de mesuldür) buyuruluyor. Tedavi niyetiyle sürme çekmek caizdir. (Bahr-ür-raık)


Koku sürünmekte ve diğer mubah işlerde niyetin önemi büyüktür. Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Allahü teâlâ, sizin suretlerinize, mallarınıza bakmaz. Kalblerinize ve amellerinize bakar.) [Müslim]

(Allah için koku sürünen, misk gibi kokar halde, başka maksatlarla koku sürünen de leşten daha pis kokarak Mahşer yerine gelir.) 
[İ.Gazali]

17 Aralık 2012 Pazartesi

13 Aralık 2012 Perşembe

DÜNYA KÜÇÜK VE DARDIR...


Muhammed bin Vâsi hazretleri
“rahmetullahi aleyh” bir sohbetinde;
Kardeşlerim, bu dünya küçük ve dardır.
Bunun için burada sıkıntı, keder vardır.
Dünya işleri için sıkılan kimsenin gönlü
dünyaya dönük demektir,
buyurdu.
Ve ilâve etti:
Gönlünü âhirete çeviren, rahat eder.
Çünkü ona giden yol, çok geniş ve
sonsuzdur.
 


11 Aralık 2012 Salı

KÜÇÜK ŞİRKTEN KORUNUNUZ...



“Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” buyurdu ki: (Küçük şirkden korununuz!). (Küçük şirk nedir?) diye soruldukda” “Riyâ” buyurdu. Ya’nî başkasına göstermek için ibâdet etmekdir. Kâfirlerin bayramlarında, onların yapdıklarını yapmak, hep şirkdir. Hem müslimânlığı, hem de kâfirlik ibâdetlerini yapan, (Müşrik)dir. Kâfirliği beğenen de müşrikdir, Müslimân olmak için, kâfirlikden kaçınmak lâzımdır. Mü’min olmak için, şirkden sıyrılmak şartdır.

9 Aralık 2012 Pazar

BİR ELMA...


Şemseddin-i Sivasi'nin Menakıh-i İmam-ı a’zam isimli eserinde şöyle yazılıdır:

İmam-ı a’zamın babası Sabit (rahmetullahi aleyh) küçük yaştan beri ahlakı temiz, takva ve vera sahibi idi. Yüzü gayet nurlu olup zühdü, salahı ve ilmi pek çok idi.

Bir gün bir dere kenarında abdest alıyordu. Suda bir elma gördü. Abdestten sonra, suda çürüyüp gidecek olan bu elmayı alıp yedi. Fakat tükrüğünde kan gördü. Şimdiye kadar böyle bir hâl görmediği için tükrükteki kanın bu elmadan ileri geldiğini tahmin etti. Yediğine pişman oldu. Elmanın sahibini bulup helalleşmek için dere boyunca gitti. Nihayet yediği elmaya benzeyen bir meyve bahçesi gördü. Sahibini sordu. Bu zatın gayet cömert ve ihsan sahibi olduğunu, hatta ağaçta bulunan bütün elmaları toplayıp götürülse yine bir şey demeyeceğini, bir elmanın ne ehemmiyeti olacağını söylediler. Buna rağmen elmanın sahibini buldu, meseleyi anlattı, ya parasını almasını veya helal etmesini istedi.

Bahçe sahibi gencin bu halini görünce takva ve verasının doğru olup olmadığını öğrenmek için şöyle dedi:
- Yediğin elmam için ne vereceksin?
- Altın gümüş neyim olsa veririm.
- Ben altın gümüş istemem ama, eğer kıyamette senden davacı olmamı istemezsen bir teklifim var, onu kabul etmen gerekir.
- Teklifin nedir?
- Yapacaksan söyliyeyim...
- İslamiyet'e uygunsa yapabilirim.
- Kör, sağır, dilsiz ve kötürüm bir kızım var, bununla evlenmeye razı olursan o zaman elmayı sana helal edebilirim.

Sabit hazretleri ahirete kul hakkıyla gitmemek için bu teklifi kabul etti. Düğün hazırlığı yapıldı. Sabit hazretlerinin ilk gece odaya girmesiyle çıkması bir oldu. Hemen kayınpederine koşup, (Efendim, bir yanlışlık var galiba, içeride sizin bahsettiğiniz vasıflarda bir kız yok, tam tersi!) Kayınpederi tebessüm ederek, (Evladım o benim kızımdır, senin de helalindir. Ben sana kör dediysem, o hiç haram görmemiştir. Sağır dediysem, o hiç haram duymamıştır. Dilsiz dediysem, o hiç haram konuşmamıştır. Kötürüm dediysem, o hiç harama gitmemiştir. Var git helalinin yanına, Allahü teâlâ mübarek ve mesut etsin.)

İşte bu evlilikten, yani böyle ana babadan imam-ı a’zam Ebu Hanife hazretleri dünyaya geldi.
 

6 Aralık 2012 Perşembe

KADINLARIN ŞEHİT OLMASI...



Müslüman kadının Cennete girmesi, şehit olması kolaydır. Bir kadın salih kocasına itaat ederse cihat sevabı kazanır. Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Müslüman bir kadın beş vakit namazını kılar, Ramazan orucunu tutar kocasına itaat edip namusunu muhafaza ederse, Cennete istediği kapıdan girer.) [İbni Hibban]

(Kadının cihadı, kocası ile iyi geçinmektir.) [Taberani]
(Koca hakkına riayet, Allah yolunda cihat etmek gibidir.) [Taberani]
(Hamile iken, doğururken veya lohusa iken ölen Müslüman kadın şehittir.) [Taberani]

(Müslüman kadın, hamilelikten doğuma kadar ve çocuğu memeden kesene kadar Allah yolundaki mücahid gibi olup ölürse şehit olur.)[Taberani]

(Müslüman kadın, hamile iken, gündüz saim, gece kaim ve Allah korkusu kendisinde galip olan bir mücahid sevabı hak eder. Onu ağrı tuttuğunda kendisine verilecek sevabı hiç kimse bilmez. Bebeğin her emişinde bir can ihya etmiş gibi sevap alır. Sütten kestiğinde ise, bir melek, onu takdir ederek, “haydi bir daha” der.) [Ebuşşeyh]
Saim = oruçlu demektir, kaim = gece kalkıp namaz kılmak, ibadet etmek demektir.

(Bir kadının kocası kendisinden razı olduğu halde hamile kaldığında Allah yolunda gündüz oruç tutup gece ibadet eden bir kişinin sevabı kadar ona sevap verilir. Doğum sancısı tutunca ona verilecek sevabı ancak Allahü teâlâ bilir. Doğum yapınca çocuğun emdiği her yudum süte karşılık kendisine bir sevap yazılır. Gece çocuk onu uykusuz bırakınca Allah rızası için 70 köle azat etmiş gibi sevap kazanır. Ey Selâme, bunları söylemekteki maksadımı biliyor musun? Namusunu muhafaza eden, kocasına itaat eden ve kocasından gördüğü iyilikleri inkâr etmeyen saliha hanımları kastediyorum.) [Taberani]
 

5 Aralık 2012 Çarşamba

NEFİS NEDEN DÜŞMANIMIZDIR?




Sırrî Sekatî hazretlerine “rahmetullahi
teâlâ aleyh” bir gün bâzı dostları gelip;
Nefis neden bizim büyük
düşmanımızdır efendim?
diye sordular.
Büyük Velî cevâbında;
Allah, nefsi öyle yarattı. Fakat ondan
korunmak için kullarına akıl ni’metini
verdi. İnsan aklını kullanarak nefsinin
şerrinden kurtulabilir, buyurdu.


4 Aralık 2012 Salı

HİÇ BOŞUNA ARAMAYIN...



Leys bin Sa'd hazretleri “rahmetullahi
teâlâ aleyh”, bir günkü sohbetinde;
Bu dünyada neşe ve rahatlık arayan
varsa, boşuna aramasın! Çünkü ikisi
de bu dünyada yoktur, buyurdu.
Nerde vardır efendim? dediler.
Allahü teâlâ her ikisini de
Cennet için saklamıştır.
Peki dünyada ne vardır efendim?
Sıkıntı vardır, hastalık vardır, mihnet
vardır. Dert, musîbet, çile vardır. Ama
bütün bunlar faydalıdır bizim için. Eğer
dünyada bunlar olmasaydı, âhiretteki
sonsuz Cennet ni’metlerinin tadını
alamaz, güzelliğini anlıyamazdık,
buyurdu.

 


3 Aralık 2012 Pazartesi

NEME GEREK...


Zulüm ve haksızlık yayılır; işitip görenler de 'neme gerek' der haksızlıklarıönlemeye çalışmazsa, Koyunu kurt değilde çoban yerse; bunu bilenlerde söylemeyip gizlerse, Fakir ve gariplerin feryatları göklere çıkar; fakat yetkililer bu feryatları işitmezse, Kişinin menfaatı, devletin menfaatının önüne geçerse...
İşte o zaman felâkettir.

Beşiktaşlı Yahya Efendi “rahmetullahi teala aleyh”

1 Aralık 2012 Cumartesi

ÇIĞ MİSALİ DÜŞERKEN BÜYÜDÜK....


Bir varmış bir yokmuş diye başlayan masallar ülkesinin çocuklarıydık biz.

 Belki var olanın, bir gün yok olacağının gizli kodlarıydı bize anlatılan.
Belki de tüm masallar bu yüzden “bir varmış bir yokmuş”diye başlıyordu...


Hayata atılan ilk adımda tökezleyip düşerken, ayakta durmayı  öğreniyorduk....
Hayata tutunmak zordu ve anlaşılan hayat, tutunmayı düşerken öğretiyordu...
    Sevgi;okul yolunda beslenme çantasını elimize tutuşturan annenin yanaklara dokundurduğu küçük bir buseydi kimi zaman.

Dostluk ;teneffüs saatlerinde, çantadan çıkarılan bir ekmeğin ortadan ikiye bölünmesiydi zaman zaman..
Biz ancak paylaştıkça büyüyorduk...Ve büyüdük hep birlikte...
   Hayatta her öğretinin bir bedeli; ödenen her bedelin karşılığında dersler vardı.
”Hayat Bilgisi” kitabında anlatılanlar kadar basit değildi, gerçek hayatın bilgisi...
Eve misafir gelen arkadaşın, alın teriyle biriktirilen parayı çalıp kaçtığında, hırsızlığın ne kadar acı bir şey olduğunu öğrendik.

Ve sırtımızdan vurulup düşerken “ah” dememeyi öğrendik...

Gün geldi. Beslenilen kargaların da ihanet edebilme ihtimalinin olduğunu öğrendik.
Verilen emeğin ölçüsüyle eş değerdi, ihanet denen hançerin gönülde açtığı yaraAşk;

ya kış ayazında titrek elleri ısıtan bir kestanenin sıcacık paylaşımıydı,

ya da Eminönü- Kadıköy vapurunun güvertesinden martılara atılan bir simit parçasıydı çoğu zaman.
Aşk en heyecanlı yerinde bırakıp gitmekti belki de.

Aşkın ne demek olduğunu bırakıp gidenlerden öğrendik.

Her ayrılığın ardından enkaza dönüşürken , 
en kutsal hazinelerin de  viranelerde gizlendiğini öğrendik...
Ve yanaklardan süzülürken gözyaşları, yağmurlara özendik...
   Hayat, herkese bir Ferrari vaad etmiyordu ve “Ferrarisini satan adamlar, bilge” olurken;

biz asıl bilgeliğin “Kendini Bilmek” olduğunu öğrendik..

Biz büyürken hayat dersler veriyordu  ve insanoğlu çığ misali  düşerken büyüyordu.
Büyüdük hep birlikte......