31 Mayıs 2013 Cuma

CUMA GÜNÜNÜN 20 SÜNNETİ VE EDEBİ ...





    Cumayı Perşembeden karşılamalıdır. Meselâ; yeni ve temiz elbiseyi hazırlamalı, işleri bitirip Cumayı ibâdetle geçirmeye gayret etmeli. Cuma gecesi ehli ile gusül abdesti almalı. Her ikisine köle azat etmiş gibi sevap verilir. Cuma günü, Cuma namazı için gusül abdesti almalı. (Bu gusül hakkında, farz diyenler de vardır.) Başı tıraş etmeli. Sakalın bir tutamdan fazlasını ve tırnakları kesmeli ve beyaz giymeli. Cuma namazına mümkün olduğu kadar erken gitmeli. Ön safa geçmek için, cemâatin omuzlarından aşmamalı. Câmide namaz kılanın önünden geçmemeli.Erken gidip birinci safta yer almalı. İmam minbere çıktıktan sonra hiçbir şey söylememeli, ezanı da tekrar etmemeli. Namazdan sonra, Fâtiha, Kâfirûn, İhlâs, Felak ve Nâs sûrelerini 7 defa okumalı. İkindiye kadar câmide kalıp, ibâdet etmeli. Ehl-i sünnet âlimlerinin kitaplarından anlatan âlimlerin dersinde bulunmalı. Cuma günü duânın kabul olduğu vakti aramalı, bunun için hep ibâdet etmeli. Cuma günü çok salevât-ı şerîfe getirmeli. Kur'ân-ı kerîm ve Kehf sûresini okumalı. Az veya çok sadaka vermeli. Ana-babayı veya bunların ve sâlih Müslümanların ve evliyânın kabirlerini ziyaret etmeli. Ev halkının yemeklerini bol ve tatlı yapmalı. Çok namaz kılmalı, namaz borcu olanlar kazâ namazlarını kılmalı. Cuma gününü, ibâdetle geçirmeli. İkindiden sonra, seccade üzerinde elinden geldiği kadar; "Yâ Allah! Yâ Rahman! Yâ Rahîm! Yâ Kavî! Yâ Kâdir!"deyip, sonra duâ etmelidir.
HAYIRLI CUMALAR....

29 Mayıs 2013 Çarşamba

NE DEĞİŞTİ...


Mallarımız arttı, keyfimiz azaldı.
Daha büyük evlerde, ama daha küçük ailelerle yaşıyoruz.

Konforumuz arttı ama zamanımız daraldı.
Diplomamız bol ama sağduyumuz az.
Uzmanlıklar arttı ama sorunlar çoğaldı.
İlaçlar çoğaldı, hastalıklar arttı.

Çok para harcıyoruz ama az gülüyoruz.
Akşam geç yatıyor, sabah yorgun kalkıyoruz.
Az kitap okuyor, çok televizyon seyrediyoruz.
Çok konuşuyor ama az gönül veriyor ve bol yalan söylüyoruz.
Para kazanmayı öğrendik ama yuva kurmayı beceremedik.
Aya kadar gidip dönmeyi biliyoruz ama komşumuza uğramak için karşı sokağa geçmiyoruz.
Uzaya ulaştık ama kendi iç derinliklerimizden habersiziz.
Havayı temizledik ama ruhları kirlettik.

Atomu parçaladık, önyargımızı yıkamadık.
Çok yazıyor ama az gelişiyoruz.
Daha çok plan yapıyor ama daha az sonuç alıyoruz.
Acele etmeyi öğrendik ama sabırlı olmayı asla.

Gelirimiz arttı, karakterimiz zayıfladı.
Tanıdıklar çoğaldı ama dostlar eksildi.
Çabalar arttı ama mutluluklar azaldı.
Daha mutlu olmak için somurtarak çalışıyoruz.

Varlığımızı arttırdık ama değerlerimizi yitirdik.
Ve
Nihayet: hayata yıllar ekledik, yıllara hayat katamadık…

27 Mayıs 2013 Pazartesi

AYNI HİSSİYATI DUYANLAR ANLAŞABİLİRLER...



Adamın biri artık hanımının eskisi kadar iyi duymadığından korkuyormuş ve ona işitme cihazı almayı düşünüyormuş.
Bu durumu aile doktoruyla istişare etmiş; doktor adamın hanımının ne  kadar duyduğunu anlayabilmesi için basit bir metod, yol tavsiye etmiş. 
'Yapacağın şey şu; hanımından 40 adım ileride dur, normal bir konuşma tonuyla bir şeyler söyle; eğer duymazsa 30 adım ilerisinde aynı şeyi tekrarla, sonra 20 adım; cevap alana kadar aynı şeyi daha yaklaşarak tekrarla...' 
O akşam hanımı mutfakta akşam yemeğini hazırlarken adam, öğrendiğini tatbik etmeye başlamış. 40 adım uzaklıktan hanımına normal bir konuşma tonuyla seslenmiş:
'Hayatım bu akşam yemekte ne var?' Cevap alamamış.
Mutfağa biraz yaklaşmış. Mesafeyi 30 adıma indirmiş ve soruyu tekrarlamış:
'Hayatım bu akşam yemekte ne var?'  
Gene cevap gelmemiş.
Mutfağa biraz daha yaklaşmış, mesafe 20 adım ve tekrar sormuş:
'Hayatım bu akşam yemekte ne var?'
Hâlâ cevap alamayınca adam mutfağın kapısına gelmiş, artık mesafe iyice azalmış ve soruyu  tekrarlamış:
'Hayatım bu akşam yemekte ne var?' Gene cevap alamamış.
Bu sefer hanımına iyice yaklaşmış ve aynı soruyu tekrar sormuş:
--'Hayatım bu akşam yemekte ne var?'
--'Canım, hayatım beşinci kez söylüyorum, tavuk, taavuuk, taaavuuuk!...'
   
Belki de umumiyetle  düşündüğümüz gibi problem daima karşımızdaki kişilerde  olmayabilir.
Problemlerin sebebini biraz da kendimizde arasak olmaz mı?...
Problemin bizde olmadığını nereden biliyoruz, hiç araştırdık mı?...
  
Aynı dili konuşanlar değil, Aynı hissiyatı/duyguları paylaşanlar anlaşabilir. / Hz. Mevlana
Kalıpların değil, kalplerin beraber olması önemlidir. E.Ören “rahmetullahi aleyh”

17 Mayıs 2013 Cuma

HAMALIN DUASI ...HAYIRLI CUMALAR...



Rızkını sırtında ağır yük taşıyarak kazanan hamalın biri namazlarında dâima:

— Yâ Rabbi, bana ne vereceksen hayırlısını ver, bir ekmek de olsa hayırlısından ihsan eyle, diye dua ediyor­muş.
Adamın hep aynı duayı tekrarlaması, yanındakilerin dikkatini çekmiş. Nihayet biri, bir gün sormadan edeme­miş:
 ... — Kardeşim, sen her namazdan sonra duada:
 " Yâ Rabbi, bana ne vereceksen hayırlısını ver, bir ek­mek de olsa yine hayırlısından ihsan eyle" diye yalvarıyorsun. Ekmeğin hayırsızı da mı olur ki?
 Hamal cevap vermiş:
 — Birader, benim başıma geleni bir bilsen sen de aynı duayı tekrarlamaktan kendini alamazsın. Yanındakiler iyice meraklanmışlar:
 — Neymiş başına gelen, anlat da biz de duyalım. Hamal, bakın, başıma ne geldi, diyerek başlamış anlatmaya:
 — Ben ekmeğini sırtındaki ağır yüklerin altında inle­yerek kazanan bir insanım. Bir gün yine bir yokuş yuka­rı sırtımda ağır yükle çıkarken fena halde yorulduğum­dan sırtımdaki yükü yere indirdim. Alnımdan damlayan terleri silerken içimden bir feryad koptu, dedim ki: "Hey yâ Rabbi, yediğim ekmeği bana ne kadar da zor veriyor­sun. Ne olur, bu bir ekmeği şöyle oturduğum yerden ka­zanmayı ihsan eylesen de, böyle kan ter içinde kalmasam.
 Tam bu dua ağzımdan çıkar çıkmaz, birden karşımda iki kişinin sille tokat dövüştüklerini gördüm. Dayanama­dım, aralarına girip ayırırken birinden yediğim bir yum­rukla yüzüm kan revan içinde kaldı, tşte o sırada gelen polisler, beni de kavgacılardan biri zannederek doğruca hapse attılar.
 Mahkemeye çıkıncaya kadar yattığım ha­piste her gün bana ekmek veriliyordu. Sırtüstü yattığım yerde ayağıma gelen bu ekmeği sıkıntı ve üzüntüden yi-yemiyordum. Kendi kendime diyordum ki, işte ne sırtın­da yük taşıyorsun, ne de alnından öyle soğuk terler akı­yor. Sana oturduğun yerde bedavadan gelen ekmek. Zevkle yesen ya.. Ne var ki, dısarda çalışarak alın teriyle kazandığım o ekmek, hapiste ayağıma gelen bu bedava ekmekten çok daha huzur verici ve lezzetliydi.
 O zaman anladım ki, ben yanlış dua etmişim. Oturduğum yerden bir ekmek ver demişim, ama hayırlısından ver dememi­şim. İşte o günden bu yana dualarımda isteğimi değiştir­dim. Rabbimden zahmetli de olsa hayırlısını, huzurlusu­nu vermesini niyaz ediyorum..

14 Mayıs 2013 Salı

HZ.ÖMER






Hazret-i Ömer-ül Faruk "radıyallahü anh" hazretleri buyurdular ki;

* Hakkımda hangisinin daha hayırlı olduğunu bilemediğim için darlık (fakirlik) ve bolluk (zenginlik) günlerimin hiçbirine aldırış etmedim.
* Amellerin efdali farzları yapıp harâmlardan kaçınmak ve Allah katında sâdık niyyetdir.
Hesaba çekilmeden önce kendinizi hesaba çekin. Amelleriniz tartılmadan önce tartınız.
* Yolu bir mezbeleden geçse, orada durur ve: "İşte hırsla sarıldığımız dünyâ" derdi.
* Âhiret işlerinde zarar etmektense, dünyâya ait işlerde zarar ediniz. Böylesi sizin için daha hayırlıdır.

10 Mayıs 2013 Cuma

HAYIRLI CUMALAR,ÜÇ AYLARIN FAZİLETLERİ....

Üç aylar, yarın başlıyor. Faziletleri özetle şöyledir:
Receb ayı: Dört kıymetli aydan biridir. Bir âyet-i kerime meali şöyledir:
(Allah'ın gökleri ve yeri yarattığı günden beri, ayların sayısı on ikidir. Bunlardan dördü, haram [hürmetli] olan aylardır.) [Tevbe 36]
Hadis-i şeriflerde buyuruldu ki:
(Haram aylar, Receb, Zilkade, Zilhicce ve Muharremdir.)[İbni Cerir]
(Cennette öyle köşkler vardır ki, onlara ancak Receb ayında oruç tutanlar girer.) [Deylemî]
(Allahü teâlâ, Receb ayında oruç tutanları mağfiret eder.) [Gunye]
(Receb-i şerifin bir gün başında, bir gün ortasında ve bir gün de sonunda oruç tutana, Recebin hepsinde tutmuş gibi sevab verilir.) [Miftah-ül-cennet]
(Başında demek, ayın ilk günleri demektir. Ortası, ortadaki günlere yakın olan günler, sonu da, ayın son günleri demektir.)
(Allahü teâlâ, Receb ayında hasenatı kat kat eder. Bu ayda bir gün oruç tutan, bir yıl oruç tutmuş gibi sevaba kavuşur. 7 gün oruç tutana, Cehennem kapıları kapanır. 8 gün tutana Cennetin 8 kapısı açılır. 10 gün tutana, Allahü teâlâ istediğini verir. 15 gün oruç tutana, bir münâdi,"Geçmiş günahların affoldu" der. Allahü teâlâ, Nuh aleyhisselamı Recebde gemiye bindirdi. O da, Receb ayını oruçlu geçirip oradakilere oruç tutmalarını emretti.)[Taberanî]
Şaban ayı: Hadis-i şeriflerde buyuruluyor ki:
(Şaban, öyle faziletli bir aydır ki, insanlar bundan gâfil olurlar. Bu ayda ameller, âlemlerin Rabbine arz edilir. Ben de amelimin oruçluyken arz edilmesini isterim.) [Nesaî]
(Ramazandan sonra en faziletli oruç, Şaban ayında tutulan oruçtur.) [Tirmizî]
(Şaban'da üç gün oruç tutana, Allahü teâlâ Cennette bir yer hazırlar.) [Ey Oğul İlm.]
Ramazan ayı: Bir hadis-i şerif şöyledir: (Ramazan ayı mübarek bir aydır. Allahü teâlâ, size Ramazan orucunu farz kıldı. O ayda rahmet kapıları açılır, Cehennem kapıları kapanır, şeytanlar bağlanır.) [Nesaî]




6 Mayıs 2013 Pazartesi

.....................




Kadın her sabah olduğu gibi o günde beyaz değneği ve el yordamı ile otobüse binmişti.
Şoför : -Soldan üçüncü sıra bos hanımefendi, dedi. Kadın 32 yaşında güzel bir bayandı ve esi oldukça yakışıklı bir hava subayı idi. Bundan birkaç ay önce yanlış teşhis sonucu gerçekleştirilen ameliyatla gözlerini kaybetmişti.
Genç kadın ameliyat sonrası göremiyordu ve asla göremeyecekti. Kocası ameliyattan sonra acı gerçeği öğrenince yıkılmış ve kendi kendine bir söz vermişti. Asla karisini yalnız bırakmayacak, ona sonuna kadar destek olacak, kendi ayakları üzerinde durana kadar cesaret verecekti. Günler geciyordu. Kadın her geçen gün kendini daha kötü hissediyor, çok sevdiği kocasına
yük olduğunu düşünüyordu. Esinin bu içine kapanık, karamsar hali kocayı çok üzüyordu. Bir an önce bir şeyler yapması gerekiyordu, karisi günden güne kendi içine kapanık dünyasında kayboluyordu. Bütün gün düşündü koca nasıl yardim edebilirim güzeller güzeli esime diye…
Birden aklına esinin eski isi geldi. Geri dönmesini isteyecekti. Ama bunu ona nasıl söyleyecekti, çünkü artık çok kırılgan ve neşesizdi. Bütün cesaretini toplayarak aksam karısına konuyu açtı. Karisi dehşetle gözlerini açtı.
- Ben bunu nasıl yaparım ben körüm, diye bağırdı. Kocası ona destek olacağını her sabah ise onu kendisinin bırakacağını ve aksam alacağını ve ona çok güvendiğini söyledi. Çünkü esini tanıyordu ve bunu başarabileceğini biliyordu. Kadın büyük bir umutsuzlukla kabul etti çünkü esini çok seviyordu ve onu kırmak istemiyordu. Her sabah esini isine bırakıyor ve akşamları alıyordu fedakar koca. Günler böyle ilerledi; karisi eskisinden biraz daha iyiydi. Fakat kocası daha fazlasını istiyordu, kendisine söz vermişti sonuna kadar gidecekti. Aksam karısına:
- artık ise kendin gidip gelmelisin, dedi,. Kadın şaşırmıştı. Bunu asla yapamayacağını söyledi. Kocası ısrar edince onu yine kıramadı ve bütün cesaretini toplayarak kabul etti. Aslında bunu kendisi de istiyordu ama o kadar güveni yoktu. >Sabahları kadın artık otobüs durağına kendisi gidiyor, otobüsüne biniyor ve otobüsten inerek isine gidebiliyordu. Günler günleri kovaladı hiçbir problem yoktu. Yine bir gün otobüse binerken, şoför :
- Sizi kıskanıyorum, hanımefendi dedi. Kadın kendisine söylenip söylenmediğini anlayamadan, ”neden” diye sordu. Şoför,
- Çünkü her sabah sizin arkanızdan hava subayı genç bir adam otobüse biniyor ve bütün yol boyunca sevgi ile size bakıyor, otobüsten indikten sonra yeşil ışıkta yolun karsısına geçmenizi bekliyor , siz binaya girdikten sonra arkanızdan öpücük yollayıp size her gün sevgiyle el sallıyor , dedi.
YAŞAMINIZDA HER ZAMAN ARKANIZDA DURACAK, VE SİZİ BİR ÖMÜR BOYU SEVECEK HAYAT ARKADAŞI BULMANIZ DİLEĞİYLE..