5 Haziran 2013 Çarşamba

HIRSIMIZIN ESİRİYİZ...



İnsanlar burada yazılanlara yüzde yüz hak verecektir, ama
içindeki ses kesinlikle bu felsefeyi kabul etmeyecektir.
Az veya çok hepimizde olduğu gibi, daha iyiye sahip
olma hırsı, zaten bu olmasa dünyada aç kalmazdı.
Bir hindistan cevizi oyulur ve iple bir ağaca veya yerdeki bir kazığa bağlanır. Hindistan cevizinin altına ince bir yarık açılır ve oradan içine tatlı bir yiyecek konur.
Bu yarık sadece maymunun elini açıkken sokacağı büyüklüktedir.
Yumruk yaptığında elini dışarı çıkaramaz.
Maymun tatlının kokusunu alır, yiyeceği yakalamak için elini içeri sokar, ama yiyecek elindeyken elini dışarı çıkarması olanaksızdır. Sıkıca yumruk yapmış el, bu yarıktan dışarı
çıkmaz. Avcılar geldiğinde maymun çılgına döner ama, kaçamaz
Aslında bu maymunu tutsak eden hiçbir şey yoktur, onu sadece onun kendi bağımlılığının gücü tutsak etmiştir. Yapması gereken tek şey elini açıp yiyeceği bırakmaktır. Ama zihninde
açgözlülüğü o kadar güçlüdür ki bu tuzaktan kurtulan maymun çok nadir görülür.
Bizi tuzağa düşüren ve orada kalmamıza neden olan şey, arzularımız ve zihnimizde onlara bağımlı oluşumuzdur. Tüm yapmamız gereken elimizi açıp benliğimizi ve bağımlı olduğumuz şeyleri serbest bırakmak ve dolayısıyla özgür olmaktır...!!!
Ben, maymuna benzer yanımız olarak sahip olduğumuzu düşündüğümüz her şeyin
bizim için birer tuzak olduğunu fark etmiyor oluşumuz olduğunu düşünüyorum:
Çoğunlukla konuşmaktan fazla bir özelliğini kullanmadığımız son model cep telefonlarına sahip olmak.
Ortalama 15 m2´sini kullandığımız ama kullandığımız alandan 20-30 kat büyük
evlere sahip olmak, belki bir kez giydikten sonra çok uzun sure dolabımızın bir kösesinde unuttuğumuz günün modasına uygun giysilere sahip olmak.
Okumadığımız kitaplara sahip olmak, Asla kadranın gösterdiği sürate ulaşamayacağımız en süratli arabaya sahip olmak. Bize günde 3-5 kez zamanı, başkalarına sürekli zenginliğimizi gösteren kol saatlerine sahip olmak. Vakit bulup gidilemeyen, gidilse bile dinlendirmekten çok uzak tabiri caizse yorgunluktan haşatımızı çıkaracak deniz kenarına yakin bir yazlık,
bir dinlence evine sahip olmak. Faizi, getirisi zarara uğramasın diye kıyıp harcanamasa bile bol sıfırlı bir banka defterine sahip olmak. Dünyalarına ve güzelliklerine katılamadığımız, asla yeterli vakit ayıramadığımız başarılı ve diğerlerininkinden daha güzel çocuklara sahip
olmak,
Vaktimize, nakdimize, aklımıza, çenemize zarar verse bile bir futbol takımı taraftarlığına sahip olmak,
Oturmadığımız koltuk takımları, İzlemediğimiz dev ekran televizyonlar, Kullanmadığımız, faydalanmadığımız daha neler nelere sahip olmak. Ya da sahip olduğumuzu sanmak.
Maymun gibi avucumuzda tuttuğunuz sürece (faydalanamasak bile) sahip olduğumuzu sanmıyor muyuz? Ve ancak parmaklarımızı gevşetip bunlardan vazgeçtiğimiz zaman gerçekten özgür olup tüm yeteneklerimizi kullanabilir hale gelmeyecek miyiz?
Aslında biz bu dünyaya sahip olmaya değil, şahit olmaya gelmişiz.
Ah bunu bir anlayabilsek. 

Hiç yorum yok: