22 Mart 2012 Perşembe

NEVRUZ,HIDIRELLEZ VE MİHRİCAN GÜNÜ..


Bir nebze Nevruz kutlamalarından bahsetmek istiyoruz efendim... “Nevruz”un lügat
manası “Yeni gün” demektir. İslâmiyyetten önce İran’da Mecusilik ve Zerdüştlük inançları yaygındı.
Îrân’da ilk hükûmet kuran Pişdânîoğullarının dördüncü hükümdârı olan Cemşid sekiz yüz sene saltanat
sürmüş, beş yüz sene Îrân’da kimse hasta olmamış. Bunun için, milleti kendine taptırmıştır. Martın
yirmibirinci günü tahta çıktığı için, bugüne Nevruz diyerek yılbaşı ve dînî bayram yapmıştır. Îrân’da
bugün de kutlanmaktadır.
Bazı kimseler, Îrân’da ve başka İslâm memleketlerinde, İslâmiyet’ten önce yaşamış olan kâfirlerin
âdetlerini, tapınmalarını, bugün meydâna çıkararak, ecdâd yâdigârı diyor, millete bunları yaptırıp,
dinden çıkarıyorlar...
Ateşin üzerinden atlamak, yumurta boyamak veya tokuşturmak, yeşil semeni, yani cücertilmiş
buğday vb. Nevruz’da yapılan geleneklerdendir. O gün, Mecûsîlerin yanına gidip, onların yaptıklarını
yapmak küfürdür. O gün, bayram yapan Müslümânın îmânı gider de haberi olmaz... Peygamber
efendimiz bu hususta şöyle buyurmaktadır:
(Ben size iki bayram getirdim. Biri Ramazan diğeri Kurban’dır. Mecûsilerin bayramını kutlamanız, size
Allahü teâlâ tarafından yasak kılındı.)
ÖNEMLİ BİR ÖLÇÜ!..
Şunu unutmamak lazım ki, İslâmiyette, güneş yılının ayları içinde yâni miladi yılda, mübârek gün
yoktur. Kutlanan günlerin İslâmiyetle ilgisinin olup olmadığında bu önemli bir ölçüdür. Müslümanların
kutladığı bayramlar, mübârek günler ve geceler hep hicri aylara göredir. Bunun için de yerleri sabit
değildir, her sene on gün önce gelir.
Bütün bunlardan açık bir şekilde anlaşılıyor ki, mart ayının yirmi birinci günü olan Nevruz, mayıs
ayının altıncı günü olan Hıdırellez ve eylülün yirminci günü olan Mihrican günü, dinimizin bildirdiği
mübârek günlerden değildir. Bunun için Müslümanlar, asırlardan beri bu günlere hiçbir değer
vermemiş, bunları mübârek gün sayıp kutlamamıştır...
Nevruz’u mübarek gün kabul etmek dinî bayram olarak kutlamak bid’attir. Bid’at, sonradan yapılan
şey demektir. Peygamber efendimizin ve dört halifesinin zamanlarında bulunmayıp da, onlardan sonra
dinde meydana çıkarılan, ibâdet olarak yapılmaya başlanan şeylerdir.
Bid’at üç çeşittir: 1- Dinin küfür alâmeti olarak bildirdiği bir şeyi ibâdet olarak yapmaktır. Zaruret
olmadan, dinin küfür saydığı bir bid’ati işleyen kimse dinden çıkar. 2- Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiği
inanışlara uymayan inanışlar. 3- İbâdet olarak yapılan yenilikler, reformlar, amelde bid’at olup büyük
günahtır. Değişiklikler, ibâdetlerde değil de âdetlerde olursa günah olmaz. Meselâ, kravat takmak,
masada yemek, çatal, kaşık kullanmak vb. şeyler günah değildir. Çünkü, bunlar ibâdet değil, âdettir
ve kullanılmaları mubahtır...
Küfür bulaşığı olan günah!..
İmam-ı Rabbani hazretleri buyurdu ki: “Eğer Allahü teâlâ size iki nimet vermişse başka hiçbir şey
istemeyin. Hepsi bu iki nimet içindedir. Birincisi; Ehl-i sünnet vel cemaat itikadında olmaktır. İkincisi;
size Ehl-i sünnet vel cemaat itikadını öğreten zata inanmak, onu sevmek ve onun izinde gitmektir.
Resûlullah Efendimiz buyuruyor ki: (Benden sonra ümmetim yetmiş üç fırkaya bölünecek, bunun
yetmiş ikisi cehenneme gidecektir.) Cehennem günahkârların yeri değildir, cehennem itikadı bozuk
olanların ve imanı olmayanların yeridir. Günahı olanlar da cehenneme girecek ama işledikleri
günahlarda, amellerinde küfür bulaşığı olanlar o küfür bulaşığı temizleninceye kadar orada kalacaktır.
O küfür bulaşıkları nelerdir? Kâfirlerin Noelleri, bayramları canı gönülden kutlanırsa bu bir bozukluktur
ve bu bulaşığın temizlenmesi lazımdır. Çünkü cennet küfrün olduğu yer değildir. Cennet temizlerin
yeridir. Bu küfür bulaşığından temizlenmek şarttır. Ya tövbe edecek veya ateşte bir miktar kalacaktır.”


AHMET DEMİRBAŞ

Hiç yorum yok: