28 Ocak 2012 Cumartesi

HAŞA ZULMETMEZ KULUNA HÜDASI.....

Hepimiz biliyoruz; imanın şartlarından biri de “kaza ve kadere” imandır. İyi kötü, hayır ve şer, başa gelen her şeyin Allah’tan olduğuna inanmaktır. İyiliği de kötülüğü de veren Allahü teâlâdır. Fakat, bunları boşuna göndermiyor, bir sebeple veriyor. Bunun için, insanın başına bir iş gelmişse, sıkıntı, bela eksik olmuyorsa, bunun tahlilini, olayların muhasebesini iyi yapması gerekir. Çoğu zaman da sıkıntılar bir ikazdır; insanın yaptığı yanlışlardan, gafletten vazgeçip kendini toparlaması için fırsattır. Ayet-i kerimede, “Ey insan, sana gelen her iyilik, Allahü teâlânın ihsanı olarak, nimeti olarak gelmekte; her dert ve belâ da kötülüklerine karşılık olarak gelmektedir. Hepsini yaratan gönderen Allahü teâlâdır.” (Nisa 79) buyurulmaktadır. Bir milletin başına ne gelmişse işte bu gaflet yüzünden gelmiştir. Gaflette olan kimselerin, nerede ne yapacaklarını, kendine ve başkalarına nasıl bir zarar vereceğini tahmin etmek zordur. GAFLETİN ZARARLARI Hadis âlimlerinin meşhurlarından Abdullah Ömerî hazretlerine sordular: “Sık sık gaflette bulunmamamızı bildiriyorsunuz. Gafletin zararı nedir?” Bu soruya şöyle cevap verdi: “İnsanoğlu gaflete dalar ise, Allahü teâlânın emirlerini yapmaz ve yasakladığı şeyleri yapmaya başlar. İçinde bulunduğu rahatı bozmak istemez. Bunun için, iyiliği emredip, kötülüklerden alıkoyma vazifesini terk eder. Bu da zarar olarak ona yeter!” Abdullah Ömerî hazretlerine yine sordular: “Biz sıkıntılardan kurtulmak için devamlı dua ediyoruz, fakat dualarımız kabul olmuyor. Bunun sebebi nedir?” Bu soru üzerine şu hadis-i şerifi nakleder: “Allahü teâlâya yalvarıp dua etmeden önce, mârûfu, yâni Allahü teâlânın emirlerini emredip, münkerden, yani Cenâb-ı Hakk’ın yasakladığı şeylerden menediniz! İyilikleri yayıp kötülükleri uzaklaştırınız! Bunu yapmadığınız müddetçe dualarınızın kabul olmasını beklemeyin. Yahûdi âlimleri ve Hristiyan din adamları, iyilikleri yayıp kötülükleri uzaklaştırmadıkları için, Allahü teâlâ onları, kendi peygamberlerinin lisânı üzere lânetleyip, umumî bir belâ vermiştir.” SIKINTILARIN SEBEBİ... Sıkıntıların bir sebebi de sevgide ölçüyü kaçırmaktır. Dinimize göre her sevginin bir yeri vardır. Belli bir sırası vardır. Bu sıralar karıştırılır, birinin yerini diğeri alırsa dengeler değişir; belayı kendimiz çağırmış oluruz. Nitekim ayet-i kerimede Allahü teâlâ, bu durumu açıkca şöyle ifade buyuruyor: “De ki: Eğer babalarınız, oğullarınız, kardeşleriniz, eşleriniz, hısım akrabanız kazandığınız mallar, kesada uğramasından korktuğunuz ticaret, hoşlandığınız meskenler, size Allah’tan, Resûlünden daha sevgili ise, artık Allah’ın emrini, gazabını bekleyin. Allah fâsıklar topluluğunu hidayete erdirmez.” (Tevbe 24) İnsanoğlu iyi kötü ne yapıyorsa kendine yapıyor aslında. Çünkü dünyada veya ahirette bu yaptıklarının mutlaka karşılığını görüyor. Yine ayet-i kerimede, “Size gelen belâ, musibet, kabahatlerinizin, günahlarınızın cezasıdır. Bununla beraber Allahü teâlâ, birçoğunu da affedip musibete maruz bırakmaz.” (Şura 30) buyurulmaktadır. Allahü teala, insanların dünyada ve ahirette rahat ve huzur içinde yaşamaları için İslamiyeti gönderdi. Kim dinin bildirdiklerine uyar, hayatını buna göre tanzim ederse, başkasına değil önce kendine iyilik etmiş olur. İslamiyete inanmasa bile kim bunlara uyarsa dünyada rahat eder. İnanan ahirette de rahat eder. Bugün bazı Batılı milletlerin rahat huzur içinde yaşamaları bilmeden de olsa İslamiyetin emirlerine uymalarındandır. Dürüstlük, insan haklarına saygı, çalışkanlık... dinimizin emrettiği hususlardır. Netice olarak başa gelen her şeye sebep, insanın kendisidir. Kimse başka suçlu aramasın. Kur’an-ı kerimde, “Allahü teâlâ, kullarına zulmetmez, haksızlık etmez, onları azaba, acılara sürükleyen bozuk düşünceleri, çirkin işleridir. Böylece kendilerine zulüm ve işkence ediyorlar.” (Nahl 34) buyurulmaktadır. Hâşâ zulmetmez kuluna Hüdası/Herkesin çektiği kendi cezası...

Hiç yorum yok: