10 Haziran 2012 Pazar

YEMEK YEMENİN ADABI....




İnsanlar bu dünyaya sadece yemek içmek eğlenmek için gelmedi. Bizim başka vazifelerimiz ve üstün meziyetlerimiz var... 
İnsan ömrünü yatmakla geçiremez, hayvanlardan farklıyız ve farklı olduğumuzu bilmeliyiz. 
Ahmaklar yemek için yaşar. Akıllı ise yaşamak için yer... 
Tamam yenmeden yaşanmaz. Lakin geriye bir soru daha kalıyor: 
-Niçin yaşıyoruz? 
Bunun cevabını ancak bir mümin verebilir: “Rabbime itaat ve ibadet için!..” 
Cenab-ı Hak, hadis-i kudside buyuruyor ki: “Ey kullarım bütün her şeyi sizin için yarattım. Sizi de kendim için yarattım. (Yerde ve gökte ne varsa bize hizmet ediyor. Güneş bizim için doğuyor, batıyor. Bulutlar bizim için su topluyor. Toprak bizim için yeşeriyor. Hayvanlar bizim için otluyor. Ağaçlar bizim için çiçek açıyor, meyve veriyor.) Eğer sizin için yarattığım nimetler beni unutturuyorsa bunlar size nimet değil musibettir.” 
Güzel evlerde oturan, güzel arabalara binen, bir eli yağda bir eli balda yaşayanların kendilerine iyilik ettiği sanılıyor. Eğer ahretini de kazandıysa helal-i hoş olsun ama üç günlük dünyasını mamur, ahiretini berbat etmişse kendine kötülük yapıyor. 
Sonu ateş olan bir hayat ne kadar keyifli olabilir ki? 

YEMEĞİN FARZLARI 
Bir adam İbn-i Sirin hazretlerine gelir ve der ki: “Efendim bana ibadet adabını öğretir misiniz?” 
O da ona sorar: “Sen yemek yemenin adabını biliyor musun?” 
-Hayır. 
-Desene hayvanlar gibi yeyip içiyormuşsun. Sen önce yeme içme adabını öğren, daha sonra gel ben sana ibadet adabını öğretirim. 
Yemeğin iki farzı vardır: Birincisi helâl lokma, ikincisi bu nimetlerin bize Rabbimizden geldiğini bilmektir. 
Böyle düşünürsek yemeklerden bir başka zevk alırız. Şöyle ki; bir adam bize elma getirse, dese ki: “Bunu Vali Bey gönderdi.” Ne kadar seviniriz. O elmanın tadına doyulmaz. Vali Bey beni hatırlamış, elma yollamış deriz. 
Rabbimiz o elmayı bizim için yaratmış ve göndermiştir. 
Abdullah ibn-i Abbas buyuruyor ki: “İnsanlar rızıklarından niye bu kadar endişe eder? Halbuki hiçbir meyve yoktur ki daha çiçek halindeyken kime kısmet olacağı üzerine yazılı olmasın. Hiçbir balık yoktur ki sırtında kime kısmet olacağı yazılı olmasın!..” 
Yemeğin sünnetlerine gelelim... Önce elimizi yıkayacağız, malum paralar, kapı kolları, klavyeler felaket mikrop barındırıyor. Bunlardan arınmalıyız... 
Sofraya edebli oturacağız. İbadet niyetiyle yiyeceğiz: “Ya Rabbi bu gücü, kuvveti çoluk çocuğuma helal rızk kazanmak için harcayacak ve sana ibadette kullanacağım.” 
Az yiyiceğiz, doymadan kalkacağız. Hastalıkların anası soğuktur, babası da çok yemek... Çok yiyenin midesi, bağırsağı, kalbi, ciğeri daha fazla çalışır, çabuk yıpranır... 

YAVAŞÇA SAKİNCE... 
Lokmalarımızı iyi çiğneyecek, acele etmeyeceğiz. Bir lokma bitmeden öbürüne uzanmayacağız. Peş peşe yemek sıhhatimize de zararlı. 
Elimizle yersek (ki sünnettir) üç parmakla yiyeceğiz. İki el gerekmiyorsa sağ el ile yiyeceğiz... 
Suyu üç nefeste içeceğiz. Her nefese besmele ile başlayacak, sonunda hamd edeceğiz. Bu su acı ve tuzlu da olabilirdi, kıymetini bileceğiz. 
Ortaya konan çorbayı ya da pilavı önümüzden yiyeceğiz çünkü her tarafı bir. Ama farklı şeyler varsa başka taraftan da alabiliriz. Mesela meyve tabağı geldi, istediğini seçebilirsin . 
Efendimiz hiçbir taam hakkında menfi konuşmadı. Yok bu tuzluymuş, bu az pişmiş, asla zemmetmeyeceğiz! 
Çok sıcak ve çok soğuk yemeyeceğiz. Sıcak ise üflemeyeceğiz... Hurma zeytin gibi taneli şeylerin tek olmasına dikkat edeceğiz... Tuzla başlayacağız, tuz bulamazsak ekmek içindeki tuza da niyet edebiliriz... Önümüze bakacağız, başkasının lokması ile ilgilenmeyeceğiz... Misafire çok ısrar etmeyeceğiz. 
Ve elbette sonunda Rabbimize hamd edeceğiz, şükredeceğiz... 


M.SAİD ARVAS.

Hiç yorum yok: