18 Haziran 2012 Pazartesi

FIKIH İLMİ Mİ YOKSA TEFSİR İLMİ Mİ?




Fıkhı bilmeden dine uymak mümkün olmaz. Çünkü dinin temeli fıkıhtır. İbni Abidin hazretleri, (Fıkhı öğrenmek her Müslümana farz-ı ayndır) buyuruyor. (Redd-ül Muhtar)
Bu konudaki birkaç hadis-i şerif meali şöyledir:
(Dinin temel direği, fıkıhtır.) [Beyheki]
(İbadetlerin en kıymetlisi fıkhı öğrenmek ve öğretmektir.) [İbni Abdilberr]
(Fıkh bilmeden ibadet eden, karanlık gecede bina yapıp, gündüz yıkana benzer.) [Deylemi]
(Âlimlerin en hayırlısı da fakihlerdir.) [İ. Maverdi]
(Allah, iyilik etmek istediği kulunu fakih yapar.) [Buharî]
Kur'an-ı kerimin mânasını yalnız Muhammed aleyhisselam anlamış ve bildirmiştir. Tefsir, Resulullah efendimizin mübarek lisanından, Sahabe-i kirama ve onlardan Tâbiîne, Tebe-i tâbiîne ve böylece bize kadar sağlam kaynaklarla gelen bilgilerdir. 
Müfessir, kelam-ı ilahiden, murad-ı ilahiyi anlayan derin âlim demektir. İmam-ı Beydavi hazretleri bunlardan biridir. Bu tefsir kitaplarını da anlayabilmek için, yirmi ana ilmi, iyi öğrenmek gerekir. Ana ilimlerden biri, tefsir ilmidir. Bu yirmi ana ilmin kolları, seksen ilimdir.
Türkiye’de ilk defa Kur'an tercümesini, Cihan Kitabevi sahibi Misak isimli Hristiyan bir Ermenibaşlatmıştır. Maksat dinimizi bozmaktır. İmam-ı Gazalî hazretleri, (Fâsık ve bid'at ehli, Kur'anın manasını anlayamaz) buyuruyor. (İhya) [Bid’at ehli, Ehl-i sünnet itikadında olmayan, mezhepsiz olan demektir.]
Tefsir, akla değil, nakle dayanır. Ehl-i sünnet âlimlerinin, Peygamber efendimizden ve Eshab-ı kiramdan alarak yaptıkları tefsirlere aykırı tefsir yazan, küfre düşer. Hadis-i şerifte, (Kur'an-ı kerimi kendi görüşüne göre tefsir eden kâfir olur) buyuruldu. (Deylemi, Mektubat-ı Rabbanî 1/234)
Tefsir, murad-i ilahiyi anlamak demektir. Kendiliğinden verdiği mâna doğru olsa bile, meşru yoldan çıkarmadığı için, hata olur. Verdiği mâna yanlışsa kâfir olur. (Berika)
Bir kimse, bir âyet-i kerimeyi tefsir ederken, açıklarken, yalnız kendi görüşüne, kendi aklına göre açıklama yaparsa kâfir olur. İşte bu sebepten dolayı, peygamberler hariç, insanların en üstünü olmasına rağmen, Hazret-i Ebu Bekr-i Sıddık, (Kur'an-ı kerimi kendi reyimle, kendi görüşümle tefsire kalkarsam, beni hangi yer taşır, hangi gök gölgeler?) buyurmuştur. (Şir’a)
Namaz kılacak kadar sûre ezberledikten sonra, fıkıh bilgilerinden farz-ı ayn olanları öğrenmeli. Çünkü lüzumlu fıkıh bilgisini öğrenmek farz-ı ayndır. Herkese, işine göre, lüzumlu olan farz-ı ayn olur. Fakat hepsini öğrenmek, Kur'anı ezberlemekten daha iyidir. (Redd-ül muhtar)
Ehl-i sünnet itikadı, farzlar, haramlar, fıkıh kitaplarından öğrenilir. Âlimler, bu fıkhî hükümleri âyet ve hadislerden çıkarmışlardır. (Hadika s. 324)
İmam-ı Şa’ranî hazretleri de buyuruyor ki:
Namazların kaç rekât olduğunu, rükû ve secdede okunacak tesbihleri, bayram ve cenaze namazlarının nasıl kılınacağını, zekât nisabını, orucun ve haccın farzlarını, hukuk bilgilerini, Peygamber efendimizin açıklamaları olmadan Kur'an-ı kerimden anlamak mümkün değildir. İmran bin Hasinhazretleri, (Bize yalnız Kur'andan söyle!) diyen birine, (Ey ahmak, Kur'an-ı kerimden her şeyi anlamak mümkün mü? Mesela namazların kaç rekât olduğunu bulabilir miyiz?) buyurdu. Hazret-i Ömer de, (Farzlar seferde kaç rekât kılınır? Kur'anda bulamadık) diyenlere, "Allahü teâlâ bize Muhammed aleyhisselamı gönderdi. Biz, Kur'an-ı kerimde bulamadıklarımızı, Resulullah’tan gördüğümüz gibi yapıyoruz. O, seferde dört rekâtlık farzları, iki rekât olarak kılardı. Biz de öyle yaparız" buyurdu. (Mizan)
İslam’a, Kur'ana uymak, tefsir okumakla değil, ancak hak olan bir mezhebe uymakla olur. Bir kimse, Kur'andan, tefsirden anladığına uyarsa, İslam’a uymuş olmaz. Kur'an-ı kerimde her hüküm varsa da, bunları doğru olarak, ancak Resulullah efendimiz anlayıp açıklamıştır. Resulullah'a uymak farzdır. Kur'an-ı kerimde buyuruluyor ki:
(De ki, “Eğer Allah'ı seviyorsanız, bana tâbi olun!”) [Âl-i İmran 31]
(Ona tâbi olun ki, doğru yolu bulasınız.) [Araf 158]
Her Müslümanın dört hak mezhebden birine uyması gerekir. Uymayanın mülhid olacağını İmam-ı Rabbanî hazretleri Mebde ve Mead kitabında bildiriyor. Dört mezhebden birine uymayan Ehl-i sünnetten ayrılır. Ehl-i sünnetten ayrılanın da sapık veya kâfir olacağı S. Ahmet Tahtavî hazretlerinin Dürr-ül-muhtar haşiyesinde yazılıdır. Abdülgani Nablusî hazretleri de, (Bugün dört mezhebden başkasına uymak caiz değildir. Kur'an-ı kerimin mânasını öğrenmek isteyen, Ehl-i sünnet âlimlerinin kelam, fıkıh ve ahlâk kitaplarını okumalıdır) buyuruyor. (Hadika)
Farz-ı ayn olan fıkıh kitaplarını okumayıp, tefsir okumak, caiz değildir. Zaten, günümüzde tefsirden fıkıh bilgisi öğrenmek imkânsızdır. Cehenneme gidecekleri bildirilen 72 fırkanın âlimleri, tefsirlerden yanlış mâna anladıkları için, sapıttılar. Âlimler sapıtınca, bizim gibi cahillerin tefsirden ne anlayabileceğimizi düşünmeliyiz! Doğru yazılmış tefsirleri okuyanlar böyle felakete düşerse, dinde reformcuların tefsirlerini okuyanın hâlinin çok daha kötü olacağı aşikârdır.
O hâlde dinimizi doğru olarak yazılmış ilmihâllerden öğrenmek gerekir.

Hiç yorum yok: