25 Mayıs 2012 Cuma

NECİP FAZIL KISAKÜREK






Kendisini, bundan 29 sene evvel; yine böyle bir bahar günü (25 Mayıs 1983); yüz binleri bulan sevenlerinin elleri ucunda ebediyete uğurlamıştık. O:
“Son gün olmasın dostum, çelengim, top arabam. Alıp götürsün beni tam dört inanmış adam” demişti ama; o ‘dört’ sayısı, bir ömür boyu verilen çileli mücadelenin sonunda milyonlara baliğ oluyordu...
O, iç ve dış kahpe düşmanların tertipleyip tatbik mevkiine koyduğu; “...1960’lara gelindiğinde Türkiye’de Allah diyen kalmayacaktır!” şeklindeki tarihin en karanlık, en şen’i ve en kirli oyununa; cemiyet planında, bir elin parmaklarını geçmeyen sayıdaki mücahitlerle birlikte karşı koyan ve o amansız ve emsalsiz mücadeleyi veren yegane kişiydi.
Fatih Camii’nin musalla taşına konan bu adam; ardında saf tutan, kendi ruh ikliminden beslenen ve bağlı olduğu manevi hançereden nefeslenen; Allah ve Peygamber sevdalısı milyonlarca gençle tarihe not düşüyor ve en zirveye diktiği burcunun tepesinden âdeta şöyle haykırıyordu:
“... Kafirler istemese de; Allah c.c. nurunu elbette ve muhakkak tamamlayacaktır!”
Necip Fazıl’ın nesli, Cihan İmparatorluğu maddesi ve manasıyla batarken doğan (bin dokuz yüzlü yılların başı) talihsiz kuşaklardır. Küfrün, irtidadın, imansızlığın, soysuzluğun ve kahpeliğin kol gezdiği meş’um yıllarda doğan bu kuşaklar; imanlarını kurtarıp selamet sahillerine kavuşmak için; önlerine konan cumudiyeyi (buzdağı) eritmek zorundaydılar. Evet; yine Üstad’ın tabiriyle belirtelim ki; o cumudiye (buzdağı) 3-5 kişinin nefesleriyle eritilerek geçilmiştir!
Güzel Sanatlar Akademisi’ndeki görevinden alınmak istendiğinde; tek kelimelik dilekçeyle istifa eden ve; 60 kişilik sınıftansa, bütün bir vatanı sınıf addederek, cemiyet arenasına atılıp mücadele eden bu adam; çoktan muarızlarının boy hedefi olmuştu.
Halbuki daha düne kadar; “...Bir mısraı millete şeref verecek düzeyde” deyip tebcil ettikleri ve göklere çıkardıkları Necip Fazıl; Allah deyince; “... Sanatına yazık etti!” denilerek, kendilerince ademe (yokluğa) mahkûm edilmişti. Onlara göre; Kaldırımlar şiirini yazan şairdi; Sakarya Türküsü’nü yazan şair olamazdı. Zira Sakarya Türküsü şiirinde Allah vardı, Peygamber vardı.. O zihniyete göre ise; matbuat umum müdürlüğünün tüm gazete ve mecmualara geçtiği emir gereği: “Allah’tan ve Peygamber’den bahsetmek yasaktı!” 
FUAT BOL



Hatalarının nedametini, 
‘Göz kaptırdığım renkten, kulak verdiğim sesten, 
Affet senden habersiz aldığım her nefesten’ 
diyerek ifade eden Üstad’ı rahmetle bir kez daha anıyorum...


Cumanız mubarek olsun üstada da bir Fatiha okumanızı dilerim 
sevgiler..



3 yorum:

Gurme Şirine dedi ki...

Necip Fazıl Kısakürek'in şiirlerini bende severim...
Çile adlı bir şiir kitabı vardı çocukken onu okumayı çoook severdim...
Allah rahmet eylesin...
sevgiler canım...

Unknown dedi ki...

Allahüteala razı olsun sevgiler..

Allah ne verdiyse dedi ki...

muhtesem insan .fikrine beyanina tutkunum onun .paylasim icin Allah razi olsun arkadasim sevgilerimi birakiyorum