14 Mart 2012 Çarşamba

EVİNİN KADINI OLMAK


Geçen hafta (8 Mart) “Kadınlar Günü”nün kutlandığı bir dünyada aileye ve aile hayatına karşı; açık veya gizli, bilerek veya bilmeyerek bir savaş sürdürülmektedir!.. Filmlerin -bilhassa- uzun kış gecelerinde izlenen dizilerin, romanların, TV’lerin hedefinde aile var! Tabii ki müspet manada değil! Ailenin lüzumsuzluğu, kadın ve erkeklerin evlenmeden de birlikte yaşayabilecekleri ve çocuk sahibi olabilecekleri hususu, hep gündemde tutulmakta. Hatta, ailedeki sıkıntıları hafifletmek için oluşturulan kurumlar bile aileye zarar vermektedir!..
İnsaf sahibi Batılı bilim adamları bile bu tehlikenin farkında artık. Fransız fikir adamı Paul Janet, endişelerini şöyle dile getiriyor:
“Yoksul evleri, anaokulları ve kreşler, kadının, ailenin rahatı için faaliyet göstermektedirler. Fakat, ailenin yerine, cemiyetin geçtiğini ifade eden bu kurumlar, bir felâketi karşılamak için alınmış tedbirlerden ibarettir. Ancak, bu tedbirler, eninde sonunda, ailenin ihmal edilmesini, annenin, ev ile ilgilenmemesini teşvik edecek, tahminlerin üstünde fenalıklara sebep olacaktır!..”
Batıda, eskiden kadın, kendi rahatlıkları için, köle olarak, eşya olarak görülürdü, şimdi ise süs eşyası, reklam aracı ve ticari bir emtia olarak görülmektedir.
Esas maksat, zenginliklerini kullanıp, lüks ve israf içinde günlerini gün etmektir. Bunlar için kadın; içki âlemlerinde, kumarhanelerde, çılgın müzik eşliğinde, hoş vakit geçirme aracıdır!..

“GERÇEK SUÇLU KİM?!..” 
İşin üzücü tarafı, sözde kadın haklarını savunan feministlerin, yayınevi, dergi ve gazetelerin, TV’lerin bu rezil hayata, kadını, oltanın ucundaki yem olarak gören kimselere alet olmalarıdır!..
Peki, aslında olması gereken nedir? Yani toplumda kadının asli yeri neresidir? Her şeyden önce sağlam bir toplum ve huzurlu bir aile için kadın evde olmak zorundadır. Mesela çocuklar günün yarısından fazlasında başkasının elinde ise çocuğun eğitiminde ve sevgisinde eksiklik var demektir... Son yıllarda, küçük yaştaki çocukların dengesiz davranışları, silahla birbirlerini öldürmeleri üzerine kendisini suçlayan basına, ABD’li bir silah tüccarının şu sözleri manidardır:
“Gerçek suçlu, kadını evden uzaklaştırıp, çocukları şunun bunun eline bırakan zihniyettir!..”
İslam toplumunda ailenin huzuru, sağlamlığı için kadının evde bulunmasına önem verilmiştir. Nitekim Resulullah efendimiz, Hazret-i Ali ile Hazret-i Fatıma’nın evliliklerinde; dışarıdaki işleri Hazret-i Ali’ye içerideki işleri ise Hazret-i Fatıma’ya vermiştir. Hazret-i Fatıma, yemek pişirir, çamaşır yıkar, ekmek pişirir ve benzeri ev işlerini bizzat kendisi yapardı...
***
Kadın süslenmelidir, ancak kime? Evinde kocasına süslenmelidir. Resulullah Efendimiz, “İsrailoğullarının kadınları evlerinde süslenmedikleri için onların erkekleri zinaya düşmüştür” buyurmuştur. Maalesef kadınların çoğu, buna dikkat etmiyor. Evde pespaye giyiniyor. Tam aksine, sokağa en şık elbise ile çıkıyor.
İşte bütün bunları düşünerek sormak lâzım; “Ekonomik özgürlük” adına her sabah kocasıyla birlikte evden çıkan ve akşam döndüğünde bir yumurtayı kırıp da pişiremeyen kadınlarımıza “Evinin kadını olmak” fırsatını kim verecek?!.


Kadınlara müjde! 
Bir kadın, Resulullah Efendimizin huzuruna gelerek şöyle sordu:
-Ya Resulallah! Ben kadınları temsilen geldim. Allah cihadı erkeklere farz kılmıştır. Savaştan sağ çıkarlarsa gazi, ölürlerse şehid oluyorlar. Biz kadınlar da onlara yardımcı oluyoruz. Bize bu konuda mükafat, bir bedel var mı?
Resulullah Efendimiz şöyle cevap verdiler:
-Karşılaştığın her kadına söyle! Kocaya itaat etmek, hakkını yerine getirmek onun yaptıklarının hepsine bedeldir. Ancak içinizde bunu yapanlar pek azdır!
Ahmet DEMİRBAŞ bu günki Türkiye gazetesi köşe yazısı

Hiç yorum yok: