1 Şubat 2012 Çarşamba

YAŞADIKLARIMIZ OKUDUKLARIMIZIN EFENDİSİDİR..

Babaannem ılık bir ikindi üzeri vefat etti. Babam, emin olmak için ağzının önüne ayna tuttu ve sonra hafif gülümseyen bir yüzle, “Vefat etti!” dedi. “İmanla öldü çok şükür!” Çocuk aklımla babamın yüzündeki gülümsemeye bir mana veremedim. Sonra annemden öğrendim. O gece yorganın altında hıçkıra hıçkıra ağlamış babam. Tevekkülü, isyan etmemeyi o gün öğrendim. Anneannemin iyice ağırlaştığı geceydi. Zor nefes aldığı için oksijen tüpüne bağlıydı. Eve doktor geldi. Bakışlarıyla bize yapacak pek bir şey olmadığını ima etti. Doktor tam evden çıkacakken anneannem ağzına bağlı olan maskeyi çıkarıp zorlukla, “Nezih Bey’e börek, çay getirin” dedi. Bir saat sonra da vefat etti. Misafirperverliğin ne olduğunu o gece öğrendim. İlkokuldan mezun olduğum gündü. Ömer Faruk öğretmenimin elini öpüp karnemi aldım. O da kulağıma eğilip: “Bana bir söz ver!” dedi. Gözlerimi kırpıştırarak diyeceği şeyi bekledim. “Bundan sonra kıldığın her namazdan sonra benim için de dua eder misin?” Bir öğretmenin, öğrencisinden ne beklemesi gerektiğini o sabah öğrendim. Hollanda’da tarihî bir şatoyu ziyaret edecektim. Şatonun önüne geldiğimde henüz açılmadığını gördüm. Bilet gişesinin önünde benim gibi erken gelmiş, 30 yaşlarında bir Japon vardı. Tanışıp, ayaküstü biraz sohbet ettik. Kapıların açılmasına daha 20 dakika vardı. Yeni tanıştığım arkadaşa:, “Ben biraz dolaşıp fotoğraf çekeceğim. 20 dakika sonra burada buluşup birlikte gireriz” dedim. Dolaşırken sağanak yağmur başladı. Ben de bir kafeye sığınıp yağmurun dinmesini bekledim. Yaklaşık bir buçuk saat sonra şatonun kapısına geldiğimde Japon’u beni beklerken buldum. Sığınacak bir yer olmadığı için paçalarından su akıyordu. “Niye girmedin?” diye sordum. “Sözleştik ya!” dedi. Sözünde durmayı, ismini bile hatırlamadığım bir Japon’dan öğrendim. Theodore Zeldin, İnsanlığın Mahrem Tarihi isimli kitabında diyor ki; “Zihniyetler buyrukla değiştirilemez. Çünkü yok edilmesi neredeyse imkânsız olan bir şeye, hatıralara dayanırlar.” Ve çocukların hatıralarında başrolleri öncelikle anne babaları, sonra yakın çevreleri oynar. Öyleyse çocuklarına kitap okuma alışkanlığı kazandırmak için çırpınan anne babalar şunu asla unutmamalı: Yaşanan veya yaşatılan bir yanlış, kitaplar yoluyla öğrenilen bin doğruya bedel olabilir. Dünyanın bütün kütüphanelerini içine sığdırabilen taşıyıcı bellekler piyasada 10 TL’ye satılırken, kişinin ne kadar çok şey bildiğiyle övünmesi ne kadar yersizdir. Doğru bir hayat yaşamayan kişi ne kadar çok şey bilirse bilsin, taşımaktan öteye gidemez. Önemli olan hakikate götüren bilgiyi bulabilmek veya bilgiyi kullanarak hakikate ulaşabilmektir.alıntı

Hiç yorum yok: