Saliha bir Hanım istiyorum...
Yaş 25
evlilik zamanı geldi geçti derken annem açtı yuva kurma konusunu. Saliha bir
kız olsun gerisi gelir diye düşünüyordum. Yakın bir akrabamızdan haber geldi.
komşuları çok dindarmış, kızlarının ailesinden dahada dine bağlı olduğunu
duyunca sevindim. Gittik bir görelim görüşelim dedim. İlk ailesiyle konuştum.
Hatta ben konuşmadım sürekli onlar konuştu, şaşırdım kaldım. Bir şey diyemedim.
Kına gecesinde en iyi müzüsyenler olacakmış. Düğünde keza aynı. Ev dayalı
döşeli olacakmış, hemde hepsi en pahalısından. Araba olacakmış son model hemde,
çünkü komşunun damadı sıfır araba almış geçende. Anne hadi kalkalım diyecektim
utandım. Kızla görüştürmek istediler. İslamiyete uygun olarak görüştük. on beş
bilezik. En güzel gelinlik(10 bin tl). En büyük düğün salonu. Ne diyeceğimi
bilemedim. Ben Saliha Bir Eş istiyordum sadece. İstekleri bir türlü bitmiyordu.
O anda yan taraftaki aynaya gözucuyla baktım kendime. Görünüşümde de bir iş
adamı profilide yoktu. Yirmi beş dakika konuştu istekleri bitince sıra bana
geldi.
Senin
isteklerin nelerdir dedi. Biran önce kalkıp gitmek istiyordum sıkılmıştım,
geleli bir saat olmasına rağmen dünya malına bağlananlarla birlikte olmak içimi
karartmıştı. Tekrar sordu isteklerin nelerdir. Hayırlısı olsun dedim kalktım.
Nezaketle ayrıldık evden.
Yolda
giderken telefon geldi. Amcam arıyordu. Yan komşuları serhat amcanın kızı
varmış. Serhat amca çok iyidir. Cocukluğumdan beri tanırdım kendisini. Tamam
dedim, dedim amcama geliriz. Serhat amcalara gitmek için hazırlanıp annemle
koyulduk yola, on beş dakika sonra ulaştık evlerine. Sohbet açıldı
çocukluğumuzdan, başladı beni övmeye. Kızardıkça kızardım utancımdan birşeyde
diyemiyorum. Derken söz asıl konuya gelmişti. Evladım seni severim maksat
gençleri mutlu etmek Allahü tealanın izniyle dedi ve başladı isteklerini
saymaya. O kadar çok şey saydı ki uykum gelmeye başladı. En sonunda da benim
oğlumun kumar borcu var onu ödemeden evlilik de olmaz zaten dedi. Birden
gözlerim açıldı, şaşırmıştım açıkçası. Gözümü yerden alamadım uzun süre. Serhat
amca gençleri görüştürelim dedi. Bir odaya geçtik kız konuşmaya başladı. Onceki
görüştüğüm kız gibi ne varsa herşeyi istiyordu. Konuşmasını çalan telefonu
böldü açıp konuştu kapattı. Tekrar çaldı konuşup kapattı. Sonra tekrar.
Dayanamadım sordum arayan kim diye. Eski nişanlısıymış ayrılalı on gün olmuş.
Neden ayrıldıklarını sordum. Çay bahçesinde bir erkekle otururken görmüş sonra
tartışmışlar, tartışma büyüyünce de ayrılmak zorunda kalmışlar. Oturduğun kişi
kimdi ki? Calıştığı yerdeki müşterilerinden biriymiş. Demek önceden
çalışıyordunuz? Evet, ben masörüm dedi. Soktan şoka giriyordum. Beş dakikada
bilmediğim bir sürü şey çıkmıştı. Evlilik amacını sordum. Nişanlısı çok
rahatsız ediyormuş farklı bir hayat, farklı bir ortam istiyormuş. Açık konuşmak
gerekirse hava değişimine ihtiyaç duymuş. Daha fazla dayanamayıp izin istedim
kalktım. Ben sadece saliha bir eş istiyordum. Nezaketle evden ayrıldık annemle.
Daha sonra öğrendim ki serhat amca arkamdan bir sürü laf etmiş. Gülümseyip, bugün
öven yarın söver dedim içimden. Artık evlilik düşüncesinden vazgeçmek
üzereydim. Haftalardır dışarı çıkmıyordum. Akşamları hava almak için balkonda
oturup kitap okuyordum. Karşı komşumuz gece çalıştığı için akşam dokuz gibi
evden çıkıyordu. On yaşındaki oğlu da babasının peşinden ağlayıp dururdu her
gece ablası çocuğu oyalamak için balkona çıkarıyor ve her fırsatta benimle
konuşmaya çalışıyordu. Bu sık sık tekrar etmeye başlayınca bunaldım artık. Bir
akşam kıyamet ve ahiret kitabını alıp aynı saatte çıktım balkona. Beni görünce
o da çıktı balkona, bir konu bulup yine başladı konuşmaya. Her akşam kitap
okuyorsun nedir onlar. İşte beklediğim fırsat gelmişti okumak istersen vereyim
deyince olur dedi. Besmele çekip iki üç metre karşıdaki kıza attım kitabı. Hadi
gir de evde okumaya başla dedim. Kitabı okumuş olacak ki bir daha balkona
çıkmaz oldu. Evlilikten vazgeçmiştim bir eş bulmak bana uzak görünüyordu. Aradan
aylar geçmişti. O zaman zarfında birkaç kızla daha görüşmeye gittim annemle.
Fakat netice aynı değişen bir şey yoktu. Bir Salı akşamıydı içim çok
daralmıştı, adeta boğuluyordum. O gece iki rekat namaz kılıp yattım. Acayip bir
rüya gördüm. Birine anlatmalıydım bu rüyayı. O akşam balkonda dolunayı izlerken
telefonum çaldı. Gözüm dolunayda, cebimden çıkarttım telefonu kimin aradığına
bakmadan kulağıma götürüp telefonu açtım. Arayan ses tanıdıktı. Fakat o günden
sonra hayatımın değişeceğini nereden bilebilirdim ki. Arayan en yakın arkadaşım
Aliydi. Canı sıkılmış beni çağırıyordu.
Abdest
aldım evin yakınındaki çay bahçesine gittim. Çocukluğumuzdan açıldı konu sonra
gördüğüm rüyayı anlatmak istedim. Tozlu bir köy yolunda gidiyordum elimde bir
tane kılıç vardı etrafımda ise bir sürü yılanlar. Yılanlar bir metre kadar
yükseltmişler kafalarını yukarıya doğru. Hepsi üzerime atılmak için zaman
kolluyorlardı. Kılıçla kendimi savunuyordum. Bana yaklaşanları kılıçla öldürüp
ilerliyordum. İleride uyuyan biri vardı bilmediğim bir ses işittim ama
ortalıkta kimse yoktu. Uyuyan kişiye baktım. O ses; yatan kişi Musab bin
Umeyrdir dedi. Sonra ileride giden iki kişi gördüm biri Peygamberimizdi
diğerinin kim olduğunu göremedim. Ali yorumlamaya başladı rüyamı. Düşmanlarını
yenerek iyi bir neticeye ulaşacaksın dedi. Konu evliliğe geldi yine. Başımdan
geçenleri anlattım. Dertliydim bu konuda, benim eşim dünyaya bağlı olmamalıydı,
sadece dünyalık uğruna yaşamamalıydı. Uzunca dinledi Ali sıkıntılarımı. O
konuşmaya başladı bu sefer. Evden çıkarken annem dedi bizim mahallede bir kız
varmış onunla görüştürmek istiyorlar seni. Yok Ali bundan sonra kolay kolay kimseyle
görüşmek istemiyorum dedim. Kızda pek istekli değilmiş zaten dedi. niye diye
sordum. O da birkaç kişiyle görüşmüş daha sonra evlilikten soğumuş iyice.
Alinin annesi ısrar edince de olur görüşelim demiş. Tamam dedim yarın gideriz
diye sözleştik. Rüyam gerçek mi olacaktı acaba. Bu zamana kadar sabrettim önüme
gelen engelleri Allahü tealanın izniyle aşmıştım. Ali ile vedalaşıp eve geldim
konuyu anneme açtım. Yarın gidecektik görüşmeye. Cok heyecanlıydım nedense. Sabah
erkenden kalkıp giyindim. Heyecan gitmek bilmiyordu bir sağa bir sola yürüyüp
duruyordum evin içinde. Ilk defa bu kadar heyecanlıydım.
Oğle
namazını kıldıktan sonra yola koyulduk annemle. Ali bizi kızın evine kadar
götürdü. Kapıyı çaldım. Kapıyı babası açtı eve buyur etti. Biraz sohbet ettik
söz asıl konuya geldi sonra.
Kızın babası konuşuyordu; evladım
benim söyleyeceğim bir şey yok sen kızımla konuş bu konuları dedi. Şaşırmıştım gerçekten
çünkü ilk defa böyle bir durumla karşılaşıyordum. dünyalık bir konu açılmamıştı ilk defa. Bir
odaya aldılar beni kızla görüşecektim. Sandalyeye oturdum ellerim masanın
üzerinde avucumun içerisinde ise terleyen ellerimi silmek için bez bir mendil
vardı. Odaya kız girdi nurani yüzlüydü. önüne bakarak konuşmaya başladı. Diğer kızlar gibi bilezikten gelinlikten
girmedi konuya. Ilk sorusu namazdan oldu. Bana namaz kılıyor musun demedi,
namazı kaç dakikada kıldığımı sordu. Mesela öğle namazın kaç dakikada bitiyor
dedi. on beş dakika civarında diye söyledim. Memnun oldu. Sonra birikmiş ne
kadar paran var deyince önceki görüştüklerim gibi konuşmaya başlayacak herhalde
dedim içimden. 45 bin lira var. Paranın zekatını veriyor musun deyince yanlış
düşündüğün için utandım. Evet veriyorum dedim. Konuşmasına ağır ağır devam
etti. Sizden önce üç kişi ile daha görüştüm hepsi de zengindi, güvendikleri tek
şeyleri paralarıydı. Bütün konuşmaları paraya zenginliğe dayanıyordu. Dine ait
hiçbir bilgileri yoktu ve namaz bile kılmıyorlardı. Size ilk sorum namaz oldu
çünkü namazı doğru olan ve huşu içinde kılan bir insandan zarar gelemez.
Ailesinin hakkını gözetir haksızlık yapamaz. Herkes için en iyisini en güzelini
ister. Kimseyi hor görmez ve ezmez. Böyle insanı bütün mahlukat sever, mahlukatın
sevdiğini de Allahü teala sever. Allahü tealanın sevdiği kul ise makbul edilen
kuldur... ve devam etti konuşmasına... Sonra zekatı sordum çünkü o parada
fakirlerin hakkı da var. Fakirlerin hakkını gözetmeyen eşinin hakkını da gözetmez.
Allahü teala ondan nasıl razı olur ki. Ne kadar doğru konuşuyordu konuşmaları
beni çok mutlu etmişti. Dünyalık bir şey istemiyorum diye dem etti. Yan
taraftaki kitaplığı göstererek okuduğu kitapları gösterdi. Görünce çok mutlu
oldum çünkü benim okuduğum Ehli sünnet Alimlerinin kitaplarını okuyormuş. Ben
kızarıp terliyordum nedense, elimdeki bez mendil de iyice ıslanmıştı. Benim ise
kıza soracağım bir şey kalmamıştı, ben sormadan herşeyi anlattı bana. Son
olarak annemle konuşmak isteti, ben dışarı çıkmak için ayağa kalkınca elimdeki
mendil yere düştü. Yere göz gezdirdim ama göremedim dışarı çıktım. Annemle de
on dakika kadar konuştular içeride, annem çıkınca evden izin isteyip ayrıldık.
İki tarafta birbirinden memnun olmuştu. Anneme içeride ne konuştuklarını
sordum. Anneme nasıl davrandığımı ailemle olan ilişkilerimi sormuş. Çünkü anne
ve babanın razı olmadığı bir evlattan Allahü teala razı olmazdı. Eve gidince
konuyu babamla konuştuk çok sevindi. Abdest aldım iki rekat namaz kıldım odamda
sonra birkaç gün önce gördüğüm rüya geldi aklıma. Elimdeki sabır kılıcıyla
zorlukları aşmak nasip olmuş ve sonuca ulaşmıştım. Bu günden itibaren düğün
hazırlıklarına başlayacaktık artık.
Söz
kesilip aileler arasında yüzük takıldı. Düğün konusu biraz sıkıntılı olmuştu. Akraba
tarafı çalgılı olmasında ısrar ediyor, ben ise dini yönden olmayacağını
anlatmaya çalışıyordum. Ben yumuşak huylu oldukça onlar daha fazla üzerime
geliyorlardı. Düğün çalgılı olurmuş onlara göre. Cenaze evi gibi dualar edilip
mevlit okutulmazmış. Ne yapacağımı şaşırmış ve iyice bunalmıştım. Defalarca
haram olduğunu anlatsam da çalgısız olması gerektiğini kabul ettiremiyordum.
Bir akşam evde akrabalarla toplandık bu konu hakkında konuşuyorduk. Bir şartla
isteğinizi kabul ederim deyince hepsi şaşırdı. herkes gözlerini bana çevirmiş
ne diyeceğimi bekliyorlardı. Öldüğümde mezara benimle girecek olan varsa ve
benim yerime hesap vermek isteyen olursa kabul edeceğimi söyledim. Kimse yüzüme
bakmıyordu artık utanmışlardı açıkçası. Bu konu da böylece şekilde kapamış
oluyordu.
Bir Perşembe günü kız tarafıyla
sözleşip düğün alış verişine çıktık... Nişanlım sanki yanımda köle gibi
duruyordu. Ben ne göstersem olur beğendim diyordu. Bir insan bu kadar mı
mütevazi bu kadar mı ince olabilirdi. Onun bu durumunu gördüğüm zaman ben en
kaliteli en güzel olan eşyaları alıyordum. Onu mutlu etmek için elimden geleni
yapmak istiyordum. Evimizi döşemiştik her şey çok güzel gidiyordu. düğün günü
gelip çatmıştı. heyecandan ölecek gibiydim elim ayağıma dolaşıyordu adeta.
Düğün tam istediğim gibi olmuştu. Evliliğimizin ilk yılları diğer evlikler gibi
tartışma ya da kavga ile geçmiyordu. Biz İslamın etrafında birleşmiştik. Hiçbir
sorunumuz da olmuyordu. Eşimin zekasına güzel ahlakına güler güzüne hayrandım.
Onsuz zaman geçmiyordu, işteyken fırsat buldukça arıyordum, sesini duyuncada
çok mutlu oluyordum. Konuşmasında içimi rahatlatan bir tesir vardı. Bunu nasıl
yapıyordu bir türlü anlayamıyordum. Eve gittiğimde beni her zaman güler yüz ile
karşılardı, o anda bütün yorgunluğum giderdi. Yemek hazırlarken yardım ederdim.
Sen otur yorgunsun der, ben de içeri gidip otururdum. Onun üzülmesini hiç
istemiyordum çünkü. Her ne isterse yerine getirmek için can atıyordum. Benden
bir şey istesin diye gözlerinin içine bakardım. Arada bir arabamla gezerdik, gezdirince
mutlu olurdu. Yine bir gün gezdirmek için çıkıp arabaya bindik. Dönüp bana
baktı. Sabır çok güzeldir, sabır insanı bu araba gibi ulaşmak istediği yere
götürür dedi. Neden böyle bir şey söylediğini anlamamıştım. biraz gezip eve
gelmiştik... Birkaç gün önce yatak odasının kapısı bozulmuş, kilidi zor açılıp
kapanıyordu. Geçen gün mahallemizde hırsızlık olayı olduğu için odamızın
kapısını kilitliyorduk. Bir haftadır eşimin midesi bulanıyor bunun içinde
geceleri sık sık kalkıyordu... benim uykum çok hafif olduğu içinde hemen
uyanıyordum. O gece tekrar midesi
bulanmış olacak ki kalktı, kalktığını hissedip gözlerimi açtım ama uyandığımı
anlamadı. Yavaş yavaş kapıya doğru ilerledi. Fakat o anda gözlerime
inanamayacağım bir olay gerçekleşti. Ben rahatsız olmayım diye kilitli olan
kapının anahtarına bile dokunmadı... kapı kilitliydI Eşim
Bismillahirrahmanirrahim dedi ve kapıyı açmadan dışarı çıkmıştı. Bu durumu
görünce kalbimin atışları hızlandı terlemeye başladım. yataktan kalktım
gözlerim, kapıya odaklanmıştı. yatak odasının camından lavabonun ışığı belli
oluyordu. Lavaboda elini yüzünü yıkayıp ışığı söndürdü. Ben hemen yatağa yatıp
uyuyormuş gibi yaptım. Fakat eşim kapıyı açmadan odaya girdi... Kalp atışlarım
iyice artınca dayanamadım uyanmış gibi yaparak Yatakta doğrulup oturdum. Eşimin
yüzüne baktım... adeta güzü nurlanmış parlıyordu... Uyandığımı görünce
gülümseyerek yüzüme baktı. Ne yapacağımı ne diyeceğimi bilemedim. Rahatsız mı
ettim diye sordu. Yok çıktığını bile duymadım deyince gülümsedi ve yattı. Işe
gittiğimde sürekli o anları düşünüp duruyordum. Bu nasıl olabilirdi?... Akşam
eve gittiğimde zile basmadım ve kapıyı anahtarımla açtım. Kapıyı açtığımda
eşimi karşımda buldum... işten geldiğimde kapıyı açmak için bekliyormuş...
Selam verip içeri girdim elimi yüzümü yıkayıp sofrayı hazırladık yemeği
yedik... Bu gün neden durgunsun bir şey mi oldu? Diye sordu... Cevap
veremedim... Dün geceki olayı nasıl sorabilirdim ki... Sana bir şey
söyleyeceğim diyerek elimden tutup beni ayağa kaldırdı...gözlerinin içine
bakıyordum... buyur söyle dedim... Hamileyim dedi... Ondan sonrasını
hatırlamıyorum zaten... O anda ayaklarım boşaldı... Düşüp kalmışım yerde...
Yarım saat sonra kendime geldiğimde eşim yanı başımda oturuyordu... Yattığım
yerden doğrulup eşime bakınca utanıp yüzünü yere çevirdi... Bu habere o kadar
sevinmiştim ki anlatamam.
Akşamları işten eve gelirken artık
bebek eşyaları alıyordum... Gece yattığımızda eşimle hep hayal kurap
duruyorduk... Cocuğumuz belli bir yaşa geldiğinde ilk hangi kitabı okumalıydı
acaba... Ilk önce namaz kitabındaki bilgileri öğrenmeliydi. Ondan sonra
hangisini okutsak acaba İslam Ahlakını mı? Herkese Lazım olan İmanı mı
okutsaydık... Yok yok ilk önce Halifelerin menkıbeleriyle yeşertmeliydi kalbini...
Benim evladım Ehli Sünneti savunan Ehli Sünneti yaymak için çabalayan bir kul
olmalıydı onu bu şekilde yetiştirmeliydik... Her akşam belli bir zaman dilimi
içerisinde eşimle İmam-ı Rabbaninin mektubatını okuyorduk. Bir akşam okurken
yorgunluktan gözüme ağrı girince eşime rica edip sesli okumasını söyledim ve
gözlerimi dinlendirmek için kapattım. 212. Mektubu okuyordu... Bir ara
gözlerimi açtım elindeki kitap kapalıydı. Gözlerimi açtığımı görünce hemen
kitabı açıp gözlerini kitaba dikti... anladım ki o kadar sayfayı ezberlemiş ve
ezberinden okuyordu. Okuduğu mektup bitince durdu... mektubatı bu zamana kadar
kaç defa okudun diye sorunca bilmiyorum dedi... Peki kitabı bitirmen ne kadar
sürüyor? Bir hafta diye cevap verdi.. Anladım ki eşim manevi derecelere
yükselmişti.. beni rahatsız etmemek için kapıyı açmadan çıkması bir kerametti.
O günden sonra eşime olan hürmet ve saygım daha da arttı. Eşim bir evliya
idi... Ilmihal okuduğumda anlamadığım yerleri eşime soruyordum. Öyle güzel
açıklayıp anlatıyordu ki hayran kalmamak mümkün değildi... Hikmetini bilmediğim
en ufak bir davranışını görsem soruyordum. O da hemen açıklar; ilmihalin şu
sayfasında yazıyor diye söylerdi... Her haline sabrediyordu ve her haliyle de
şükrettiği ortadaydı... İslamiyeti yaşayan bir numune vardı karşımda, bu yüzden
Allahü tealaya her saniye şükretsem yine az gelirdi... Eşimin birkaç kerametini
daha görünce dayanamadım, artık ne pahasına olursa olsun bu konuyu konuşacaktım
kendisiyle... her zamanki gibi işten geldim yemek yedik konuyu konuşmak için
eşimi karşıma aldım... giderek büyüyen bir heyecanla yavaş yavaş konuşmaya
başladım.
İslamiyetin en ince kurallarına en güzel
şekilde dikkat ediyorsun. Konuyu uzatmak istemiyorum dediğim anda eşim
konuşmaya başladı... "Sabır güzel şeydir. Sabrederken şükretmek daha
güzeldir. İnsan her haline sabreder ve şükrederse Allahü teala ona daha
iyilerini ihsan eder"... Artık ağzımdan tek kelime çıkmıyordu, eşimde
konuşmasını bitirmişti... O günden sonra ona olan davranışlarım daha
dikkatliydi. Onu kırabilecek her şeyden uzak duruyordum... bir akşam annem
aradı komşu kızının düğünü varmış iki gün sonra, düğüne beni de davet etmişler.
Eşimle birlikte gittik düğüne, her şey İslama uygun düzenlenmişti. Erkekler ve
bayanların yerleri farklı bölümlerdeydi... düğündeki İslama uyma titizliğini
görünce çok sevindim. Bir akşam kendisine balkondan verdiğim Kıyamet ve ahiret
kitabı geldi aklıma. On dakika sonra küçük bir çocuk geldi, o kızın kardeşiydi
bu. Babası işe giderken arkasından ağlayan çocuk... Abi eğilir misin dedi..
eğildim kulağıma ablasının bana çok teşekkür ettiğini söyledi. Ben vesile
olmuşum onun bu duruma gelmesinde. Bunu öğrenince çok sevindim. Eşim hamile
olduğu için fazla kalamadık düğünde eve gittik...
Aradan
aylar geçmiş ve eşim doğurmuş ve Bir tane oğlum olmuştu... hayatımızdan çok
memnunduk... Eşimle her akşam kitap okumaya devam ediyorduk yine... Eşime
üstadım diye hitap ediyordum... O benim üstadımdı. Dünya ve ahiret saadetim
için en büyük vesile idi... geceleri rahatsız olmasın diye oğlumuz ağlayınca
çocuğu alıp başka odaya gidiyordum... aradan iki yıl geçmiş oğlumuz
büyümüştü... Eşim her fırsatta sabır ve şükretmemi telkin ediyordu... bir zaman
sonra eşim hastalandı. Zamanımızın çoğu hastanede geçiyordu... eşimin hastalığı
artmış, benim ise elimden bir şey gelmiyordu. Bir akşam işten eve geldiğimde
kapıyı çalmama rağmen açmadı. İçeri girdim içeriden bilemediğim mükemmel bir
koku geliyordu. İçeri girdim eşim yatıyordu ilk önce uyuyor zannettim. Uzun
zaman uyanmayınca gidip uyandırmaya çalıştığımda vefat ettiğini anladım. O anda
yıkılmıştım. İçim yanmıştı. Gözlerimden yaşlar akmaya başladı.
Annemi
aradım gelmesini istedim.... Eşimi diğer gün defnettik. Eve girdiğimde burnuma
gelen o güzel koku mezardan gelmeye başladı... Her gittiğimde o kokuyu
duyardım... giremiyordum. Onu özlüyordum sadece.. Canım eşim, üstadım vefat
etmişti. Söylediği gibi yapmaya çalışıyor sabretmekten başka çare
bulamıyordum... her an onu düşünüyordum... Aylar sonra eve girme cesareti
gösterdim... gözlerim doldu ağlamaya başladım. Balkonda çıkıp sandalyeye
oturdum. Dolunay vardı... Alinin beni aradığı o akşam geldi aklıma... O akşamda
aynı dolunay vardı... gözlerimden yaşlar akarak dışarıya çıktım... doğru
üstadımın, eşimin mezarına gittim. Saatlerce ağladım.... O güzel kokuyu
hissetmeye başladım tekrar... arkamdan bir el omzuma dokundu. Arkama döndüm
eşim nurlar içinde arkamda duruyordu... Heyecandan bir şey söyleyemiyordum..
Başım dönmeye başladı ve bayılmışım sonra. Uyandığımda sabah ezanı
okunuyordu... Kalktım etrafıma baktım... Eşimi gördüğüm anda... sabret dediğini
hatırladım... Camiye gidip sabah namazını kıldıktan sonra dışarı çıkarken
cebimde bir şey olduğunu fark ettim... Elimi cebime attım bir tane mendil
vardı... Eşimin evinde ilk konuştuğumuz zaman avucumun içindeki mendil ayağa
kalkarken yere düşmüştü bulamamıştım daha... demek ki eşim bulup saklamış...
Mendilin bilmediğim şekilde çok güzel bir kokusu vardı.
BU GERCEK BIR HIKAYEDIR BU HIKAYENIN YAZARI
YAZININ SONUNA EKLEDİĞİ CÜMLELER İSE ŞÖYLEDİR...
( Bu yaşananları
babamın günlüklerinden derleyerek sadeleştirdim... Hikayede anlattığım kişiler
annem ve babama aitti. Doğan o çocuk bendim. Sabır ve şükür insanı en üst derecelere
yükseltecek kanatlardır.) Allahü teala herkese böyle eş nasip eylesin
SON…
(Çok
tesekkur ediyorum kiymetli vaktinizi ayirip okudugunuz icin ,bekar ve evli
kardeslerimizin bu kissadan bolca hisse alacagina inaniyorum, bu hikayedeki
saliha hanima bir fatiha bagislamayida ihmal etmeyelim lutfen..)
ALLAH EN
GÜZEL VEKiLDiR -- Azıcık müslimânlıgı et merak, Din büyüklerinin sözüne bir
bak! Okusan, anlarsın sen de, o zemân.
Saygılarımla,
Mücahit
Demirci
2 yorum:
Gözyaşlarıma mani olamıyorum...
Ne güzel bir paylaşım bu, Allahü teala razı olsun.
Cuma geceniz mübarek olsun.
Allahüteala sizdende razı olsun.her okuduğumda içimi ürperten bir yazı bu sizlerlede paylaşmak istedim.Bizler dünyalık yaşıyoruz maalesef rabbim öğrendiklerimizle amel etmeyi nasip etsin inşaallah sizinde cuma geceniz mübarek olsun Allahütealaya emanet olun
Yorum Gönder