Îmânın temeli ve en mühim alameti, hubb-i fillah ve buğd-i fillahdır. Yani, Allahü tealanın sevdiklerini yalnız Allahü tealanın rızası için sevmek ve Allahü tealanın sevmediklerini de yalnız Allahü tealanın rızası için sevmemekdir. [Bu, yalnız kalb ile olur, kavga etmek, dövüşmek demek değildir.]
Peygamberimiz “sallallahü aleyhi ve sellem” (İbâdetlerin efdali, müslümânları müslümân oldukları için sevmek, kâfirleri, kâfir oldukları için, sevmemektir) buyurdu.
Allahü teâlâ, Mûsâ aleyhisselâma, (Benim için ne işledin) diye sorduğunda, (Yâ Rabbî! Senin için nemâz kıldım, oruç tutdum, zekât verdim, ismini çok zikr etdim) deyince, (Yâ Mûsâ, namâzların sana burhândır. Oruçların Cehennemden siperdir. Zekât kıyâmet gününün sıcaklığından koruyan gölgedir. İsmimi söylemen de, kabir ve kıyâmet karanlığında seni aydınlatan nûrdur. Ya’nî bunların fâideleri hep sanadır. Benim için ne yapdın?) buyurduğunda, Mûsâ “aleyhisselâm”, (Yâ Rabbî! Senin için olan ameli bana bildir!) diye yalvardı. Cenâb-ı Hak: (Yâ Mûsâ! Dostlarımı benim için sevdin mi ve sevmediklerimden benim için uzaklaştın mı?) meâlindeki âyet-i kerîme ile cevâb verdi. Mûsâ “aleyhisselâm” da, Allah için amelin, (Hubb-i fillâh) ve (Buğd-ı fillâh) olduğunu anladı.
O halde, İnsan seveceği kimseyi iyi seçmeli, ona göre sevmelidir ki; ahiretde sevdiğinin yanında bulunacaktır.
Allahü tealaya emanet olunuz
2 yorum:
insallah rabbim bizi sevdigi kullariyla karsilastirir hep :)
Amin inşaalah
Yorum Gönder