İnanılmaz bir “aralık” fark ettim hayatın duvarında ve oradan bakınca şunu gördüm: Zaman zaman düştüğüm kuyulardan birinin kapağı, meğer “benim” elimde! Ve yine fark ettim ki; bu yüzden kaç hayat zehir oluyor, nice ömürlerin büyük kısmı boşa geçiyor, çoğu hastalık ve depresyonlar belki de işte tam bu noktadan başlıyor...
Alınganlıktan bahsediyorum bugün.
Evet, alınabilecek binlerce şey olduğunu; fakat yine de alınmamamız gerektiğini hatırlatmaya çalışıyorum.
*
Hani köpek koşar ve kuyruğu arkasından savrulur ya... Bazı insanların da konuşmaları, hareketleri önden gider, kendileri kendi sözlerinin, hareketlerinin arkasından savrulur!
Bazıları önce düşünür sonra söyler, bazıları önce söyler/yapar sonra düşünür!
Şimdi sen buna alınsan; kime ceza vereceksin?
Günlerce, haftalarca dertlenip karalar bağlasan, kime edeceksin kendinden başka? Yani olan yine sana olacak!
Bir boşboğazın salakça ettiği söz, bir görgüsüzün ahmakça yaptığı hareket bu kadar değerli mi ki; kendi günlerini, aylarını, sahibinin çoktaan unuttuğu bir söz veya yapanın asla hatırlamayacağı bir hareket için feda ediyorsun?..
Bu şuna benziyor ki; kırmızı ışıkta arabana yaklaşan köpek bacağını kaldırdığı için, lastiğini çıkartıp çöpe atıyorsun!..
Kim ki o?.. Yahu senin gitmen/ulaşman gereken mesafeler vaaar; durmanın zamanı mı?
Hoşt de, kovala köpeği ve yoluna devam et. En kötü ihtimalle ilk bulduğun çeşmede lastiğe hortum tutarsın...
*
Çamurlu bir kuyu var önünde, hem de leş kokulu; hadi ört kapağını... Asit ve çamur karışımı bir yağmur iniyor tepeden; hadi gir evine, çekil bir saçak altına, hadi aç şemsiyeni...
Yağmuru önleyemiyorsan, ıslanmamanın yolunu bul!..
Çünkü bulut umursamayacak seni... Ya ıslanırsan? Kururken seni beklemek zorunda kalan, yine kendin olacaksın!
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder