Bir varmış bir yokmuş diye başlayan masallar ülkesinin çocuklarıydık biz.
Belki var olanın, bir gün yok olacağının gizli kodlarıydı bize anlatılan.
Belki de tüm masallar bu yüzden “bir varmış bir yokmuş”diye başlıyordu...
Hayata atılan ilk adımda tökezleyip düşerken, ayakta durmayı öğreniyorduk....
Hayata tutunmak zordu ve anlaşılan hayat, tutunmayı düşerken öğretiyordu...
Sevgi;okul yolunda beslenme çantasını elimize tutuşturan annenin yanaklara dokundurduğu küçük bir buseydi kimi zaman.
Dostluk ;teneffüs saatlerinde, çantadan çıkarılan bir ekmeğin ortadan ikiye bölünmesiydi zaman zaman..
Biz ancak paylaştıkça büyüyorduk...Ve büyüdük hep birlikte...
Hayatta her öğretinin bir bedeli; ödenen her bedelin karşılığında dersler vardı.
”Hayat Bilgisi” kitabında anlatılanlar kadar basit değildi, gerçek hayatın bilgisi...
Eve misafir gelen arkadaşın, alın teriyle biriktirilen parayı çalıp kaçtığında, hırsızlığın ne kadar acı bir şey olduğunu öğrendik.
Ve sırtımızdan vurulup düşerken “ah” dememeyi öğrendik...
Gün geldi. Beslenilen kargaların da ihanet edebilme ihtimalinin olduğunu öğrendik.
Verilen emeğin ölçüsüyle eş değerdi, ihanet denen hançerin gönülde açtığı yaraAşk;
ya kış ayazında titrek elleri ısıtan bir kestanenin sıcacık paylaşımıydı,
ya da Eminönü- Kadıköy vapurunun güvertesinden martılara atılan bir simit parçasıydı çoğu zaman.
Aşk en heyecanlı yerinde bırakıp gitmekti belki de.
Aşkın ne demek olduğunu bırakıp gidenlerden öğrendik.
Her ayrılığın ardından enkaza dönüşürken ,
en kutsal hazinelerin de viranelerde gizlendiğini öğrendik...
Ve yanaklardan süzülürken gözyaşları, yağmurlara özendik...
Hayat, herkese bir Ferrari vaad etmiyordu ve “Ferrarisini satan adamlar, bilge” olurken;
biz asıl bilgeliğin “Kendini Bilmek” olduğunu öğrendik..
Biz büyürken hayat dersler veriyordu ve insanoğlu çığ misali düşerken büyüyordu.
Büyüdük hep birlikte......
2 yorum:
Ne kadar çok ne kadar güzel bir yazı yüreğine sağlık..
benimde dikkatimi çeken bir yazı oldu paylaşmak istedim teşekkürler
Yorum Gönder